skip to main | skip to sidebar

İNEKLER AHIRA EMEKÇİLER SOKAĞA

KÜRT HALKINA YAPILAN SALDIRILARA KARŞI MÜCADELE GELİŞTİRELİM

9 Haziran 2007 Cumartesi

EMEKÇİLERE ÖZGÜRLÜK KAHROLSUN FAŞİST DİKTATÖRLÜK: G8 zirvesi bitti

EMEKÇİLERE ÖZGÜRLÜK KAHROLSUN FAŞİST DİKTATÖRLÜK: G8 zirvesi bitti
Gönderen komunar zaman: 01:53

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom)

HANGİ GÜNÜN YÜZYILI


HANGİ GÜNÜN YÜZYILI

Sancısını yaşıyorsun kaç zamandır
Yeni bir güne sevinçle başlamanın
Yoluna ışık tutan sözcükler
Var mı o günün ışıltılı kanatlarında
Rüzgâra dost olan soluklar var mı
Altını çize çize soruyorsun nedense
Ki hep aldatmış olduğun kendine

Adın çoktan çocuğa çıkmış oysa
Çoktan anlaşılmaz olmuşsun
Şu güzel ömrün tam ortasında
Kuşları sora sora düşen yapraklarda
Ey çılgın
Kanadı kırık her kuşa
Kanat olmaktan yorulmuşsun

Bulutları çarpışa çarpışa yorgun
Bir gökyüzüdür artık gülüşün

Adnan YÜCEL

ADI KAYIP

Deniz yok olursa diyor bir çocuk
Balık kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanlar kaybolurken gözaltılarda
Çöllerde boğulan nehirler
Ey çocuk
Nasıl varır okyanuslara


Adı karanfil ki suçu rengidir
Özgürlük dilinde bir imge
Tutsaklık dilinde bir söylencedir
Karanlıkta bir el koparır dalından
Artık ölüme varmış bir işkencedir


Orman yok olursa diyor bir çocuk
Ağaç kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanlar kaybolurken gözaltılarda
Dalından koparılan tomurcuk
Ey çocuk
Nasıl meyvelenir sana ve diğer çocuklara


Adı narçiçeği ki suçu patlamak
Birdenbire güneşe haykırmak
Ve güneş diliyle kıpkızıl çoğalmak
Karanlıkta bir el koparır dalından
Adı kayıptır artık
Daha meyveye bile durmadan


Aç gözlerini o çığlıklaraı çocuk
Kayıp analarının gözlerine bak
O gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu
Sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur
Her biri bir depremdir yüreklerde
Her biri açlık içinde zulüm tokluğudur


Sen ki bir badem dalısın baharda
Yüzünde solgun bir yeşil akşamı
Dalıyor gözlerin bir çağın artıklarına
Kazılardan yeni çıkmış gibisin
Bakışlarında düş fosilleri
Güneşli bir yeşili özler gibisin


İnsanlar kaybedilirken ey çocuk
İnsanlık adına
Nasıl başlar bu yeşil ve mavi yolculuk
Hangi gemi kalkar bu ülke limanlarından
Hangi mavilikler karşılar seni
Kıyılar zincir olmuş bileklerde
Dalgalar yargısız infaz
Al kalemi eline ey çocuk
Yeşilin ve mavinin şiirini yeniden yaz
Adnan YÜCEL

YÜREK ÇAĞRISI


YÜREK ÇAĞRISI

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz

Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri

Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama

İsterim ki senden
İnancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın

İnce kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarla yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara

Baharda gazel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında
Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim

Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma

İsterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin

Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırası
Adnan YÜCEL

Kölelerin kölesi ayağa kalkıyor

Kölelerin kölesi ayağa kalkıyor

Kölelerin kölesi ayağa kalkıyorFabrika işçisi kadınlar, evin kölesi kadınlar… Emekçi kadınlar öfkeli soluklarıyla sokaktalar. Evde, fabrikada, hayatın her alanında aşağılanmalara, tacize, ağır çalışma koşullarına ve cinsel ayırımcılığa maruz kalan kadınlar “Artık yeter” diyerek sokaklarda haykırıyorlar! Tarih 8 Mart 1857'yi gösterirken, Amerika’da Chicagolu kadınlar sokaklara çıkıyorlardı. Tarih onların çifte ezilmişliklerini yazdı hep. İşte şimdi yaşamlarının bu döngüsüne bir çomak sokuyorlardı. Binlerce yıllık kahırla, kinle, umutla dolduruyorlardı alanları. Ne istiyordu emekçi kadınlar? Günde 15 – 16 saate varan vahşi sömürü koşularına karşı 10 saatlik iş günü istiyorlardı. Erkekler gibi, eşit işe eşit ücret istiyorlardı. Aşağılanmak, hor görülmek, ayırımcılığa maruz kalmak istemiyorlardı. Tüm bu taleplerini “Ekmek ve Gül İstiyoruz” diye özetliyorlardı. “Ekmek” daha iyi bir ücret ve karın tokluğunu simgelerken “Gül” daha kaliteli yaşam koşullarını simgeliyordu. “Ekmek ve Gül” isteyenlerin karşılarında patronun polisi vardı. Yürüyorlardı. Saflarından kızkardeşleri ölerek, yaralanarak düşüyordu bir bir. Yürüyüş ve grevleri kanla bastırıldı. Ama Chicago’nun sokakları ve kadınları, O günü asla unutmayacaktı. Hatırasını kızıl bir gül gibi taşıyacaklardı göğüs kafeslerinin içinde. Bir kez silkinip kalmışlardı işte. Onları boyunduruk altına almak artık kolay olmayacaktı. Bin yıl da geçse daha demincek Aradan 50 yıl geçti. 8 Mart 1908’de Chicagolu kadınlar bir kez daha doldurdu alanları. Bu defa 50 yıl önceki taleplerine yenilerini eklemişlerdi: 8 saatlik iş günü, oy hakkı ve çocuk emeği ile ilgili yasa istiyorlardı. Direniş yine patronların kendilerine has yöntemleriyle, kanla bastırıldı. 140 kadın öldürüldü birçoğu da tutuklandı. Ancak ateş yakılmıştı bir kere. Bu mücadele kıvılcımı bütün dünyayı saracak, emekçi kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir pusula olacaktı. Mücadeleyle geçen bu süreçten sonra kadınlar birçok hak elde etmeyi başarmışlardı. Chicagolu kadınlar hala önümüzde yürüyor Alman komünist Clara ZETKİN 1910 yılında Kopenhag’daki Kadın Konferansı’nda, öldürülen kadınların anısına, 8 Mart’ın “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” olarak kabul edilmesini 2. Enternasyonal‘e önerdi. Enternasyonal’de bu öneri kabul edildi. (Enternasyonal, işçilerin uluslararası mücadele birliğidir.) 1975 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan ederken kimilerinin düşündüğünün aksine, 8 Mart’ın özünü, gerçek içeriğini boşaltmanın ilk adımını da atıyordu. Ve o tarihten bugüne dek dünyada iki farklı 8 Mart kutlanması gelenek haline geldi. 8 Mart, dünya tarihine patronların ezdiği işçi kadınların, burjuvalara karşı verdiği zorlu ve kanlı mücadelesiyle yazıldı. Öyleyse 8 Mart’la burjuvazinin işi ne? Çünkü binlerce yıl da geçse onun hatırlanmasını, sokaklarda kutlanmasını engelleyemiyor. Engelleyemiyorsan evcilleştir. Kendi kabul edeceğin sınırlara çek. İşçi ve emekçilerin kafasını bulandır. Yaptıkları budur. 8 Mart’ı bir mücadele günü olmaktan çıkarmak, kadın işçi ve emekçilerin belleğinden silmek. Sulu bir kadına hediye almak günü olarak yaygınlaştırıp yozlaştırmak. Oysa, 8 Mart emekçi kadınların özgürlük ve emek mücadelesinde önemli bir mihenk taşıdır. İşçi kız kardeşlerimizin gözüpek mücadelesiyle yazılan bu tarih, biz işçi ve emekçi kadınların bugünkü mücadelesine taşınarak yaşatılabilir. Yürüyeceğimiz yol, yüzlerce yıl önce Chicagolu kadınlar tarafından çizilmiştir. Öyleyse; YÜRÜYELİM!

TARİH BİLİNCİ

Vardım, varım, var olacağım!…”

“Vardım, varım, var olacağım!…”Tarih Gemisi’nin yelkenleri dolu dolu…. Yelkenleri dolduran rüzgar, bugün de “bahar esintisi” misali taze ve canlıdır. “1919′da yaşanmış ve bitmiş bir olay” değildir bu. Aradan 88 yıl geçtiği halde, bugün yürünen yollara da ışık tutar. Bugünün talep ve özlemleri, “Unutmadık, unutturmayacağız” sloganlarına karışır. 15 Ocak 1919… Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht katledildi. Almanya Sosyal demokrat Parti (SPD) üyesiydiler. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar, SPD’nin de milliyetçi bir tutum almasına neden oldu. Bu, Rosa’nın fikirlerine tersti ve partiyle olan tüm ilişkisini kesti. 1914 Ağustos’unda Liebknecht ile beraber, “Internationale” grubunu kurdular. 1 Ocak 1916′da bu grubun adı “Spartaküs Birliği” oldu. “Spartakistler” dendi onlara. Grubun devlete karşıt tutumu yüzünden, 28 Haziran 1961′da Luxemburg hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı. 1918 Kasım’ında Rosa hapisten çıktı ve Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Parti’sini kurdular. “Önderlerini vur” Yazılarındaki teorik hatalara rağmen Rosa Luxemburg, Alman ve uluslararası işçi sınıfının önde gelen önderlerinden birisiydi. Burjuvazi, proleter yığınlar içinde kök salmış Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi işçi sınıfı önderlerinin ne denli tehlikeli olabileceklerini çok iyi biliyordu ve bu nedenle her türden aracı kullanarak onlarla mücadele ediyordu. Kapitalist düzeni sarsan Kasım devriminden ve arkasından gelen Ocak ayaklanmasından sonra açık katliamlar gerçekleştirmekten de çekinmemeye başladılar. “Önderlerini vur” yazılı afişler her tarafa yayıldı ve proletaryanın önderlerinin avına çıkıldı. SPD’nin doğrudan katılımıyla, Soğuk bir kış günü, 15 Ocak 1919′da Rosa, Liebknecht ve Wilhelm Pieck gözaltına alındı. Pieck kaçmayı başarırken, Luxemburg ile Liebknecht cellatların elinde kaldı. Luxemburg’un başı dipçikle ezildi, ölene kadar dövüldü. Liebknecht de başına sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Son nefeslerine kadar cesur ve kararlı olan iki devrimcinin bedenleri, Landwehr Kanalı’na atıldı. Aylarca bulunamadılar. “15 Ocak’ta görüşmek üzere…“ Ama burjuvazinin onları kaybetme planı tutmadı. Onların anısı bugün de canlıdır. Onların ve Alman komünist-devrimcilerinin anısına Berlin’de yapılan Anıt mezar, her sene 15 Ocak’ta enternasyonalizmin en sıcak yaşandığı anlara sahne olur. Hangi ulustan olduğu bilinmeyen, değişik yaşlarda binlerce insan, “iğne atsan yere düşmez” kalabalıkta iç içedir. Sınıfsız-sömürüsüz dünya özleminin dolayımsız ifadesi olan Enternasyonal, birçok değişik dilden, hep birlikte söylenir. “İdeallerini/ ideallerimizi yaşatmak için, seneye 15 Ocak’ta görüşmek üzere…” diyerek ayrılınır oradan…

Eğitimde tuvalet temizliği dönemi

Foto: Eğitimde tuvalet temizliği dönemi

İSTANBUL (07.06.2007)- Eğitim sistemine içler acısı durumunu yansıtan Muğla'da bir fotoğrafı ortaya çıktı. Fotoğraf, Yatağan Cumhuriyet İlkokulu öğrencilerine tuvalet temizlettirilip çöp kovaları boşalttırıldığını resmetti.

Paralı eğitim, parasız temizlik

Eğitime ayrılan payın her yıl düştüğü ülkemizde okul temizliği dahi artık öğrencilere yaptırılıyor. “Paran kadar oku” anlayışı, emekçi çocuklarının eğitim hakkı gasp ederken, öğrencilere masrafları karşılığı okul temizliği yaptırılıyor. Askeri kışlalarda adını sıkça duyduğumuz mıntıka ve tuvalet temizliğine, Muğla'da bir ilkokulda rastlandı. Çocuğunun durumunu görüşmek üzere gittiği okulda sekiz yaşındaki bir öğrencinin elde paspas tuvaletleri temizlediğini fark eden veli, durumu cep telefonuyla görüntüledi. Veli yaptığı araştırmalarda, 2 ve 3'üncü sınıflara sürekli sınıf ve tuvalet temizliği yaptırıldığını, çöp kovalarının boşalttırıldığını da ortaya çıkarttı.

Veli, “Önce yanlışlık sandım, öğrenciye sordum, her pazartesi sınıfı ve tuvaletleri toplu halde temizlediklerini, öğretmeninin kendisine tuvalet temizleme görevi verdiğini söyledi” dedi.

Veliler tepkili, idare pişkin

Veliler olaya tepki gösterirken, okul müdürü 'Mizansen olabilir' diyerek kendine aklamaya çalıştı.

Olayı görüntüleyen veliyi bulmak için veli toplantısı düzenleyen Okul Müdürü Celalettin Acar, görüntüleri çeken velinin suç işlediğini iddia etti. Pişkin Müdür, “Çocuk temizlik yapıyorsa bu lokal bir durumdur, araştırıyoruz. Fotoğraf mizansen olabilir. Ayrıca o fotoğrafı çeken suç işlemiştir” şeklinde konuştu.

Hem suçlu hem de güçlü müdürün yardımcısı Hasan Ali Ortan da, velilerin tepkisini görüntüleyen gazetecilere, “Artistlik yapmayın, burada film çevirmeyin" diyerek saldırdı, kameralarını almaya çalıştı.

Lincin arkasından astsubay çıktı

Lincin arkasından astsubay çıktı
Foto: Lincin arkasından astsubay çıktı

İSTANBUL (07.06.2007)- Sakarya'da, Ahmet Kaya resimli tişört giydikleri, Gündem gazetesini okudukları için iki Kürt işçisini linç etmek isteyen güruhun, kendisini 'Oktay astsubay' olarak tanıtan bir kişinin yönlendirdiği ortaya çıktı.

Linç edilmek istenen mevsimlik Kürt işçilerden Senayi İzci, sayıları kısa sürede bini bulan saldırganları, kendisini 'Oktay astsubay' olarak tanıtan bir kişinin yönlendirdiğini söyledi. İzci, sokakta yürürken yanlarına yaklaşan “Oktay astsubay”ın önce kendilerini tehdit ettiğini sonra da kitleyi yönlendirdiğini belirtti.

Linç edilmek istenen Senayi İzci olayı anlattı

Olay günü alışveriş yapmak amacıyla çarşıya çıktıklarını, o esnada Gündem gazetesi aldıklarının söyleyen İzci, sonrasında yaşananları söyle anlattı: “Arkadaşımın üstünde Ahmet Kaya'nın resminin basılı olduğu bir tişört vardı. Üzerine de gömlek giyinmişti. Biz çarşıda gezerken 'Oktay astsubay' olduğunu söyleyen biri yanımıza yaklaştı ve 'Kapat gömleğinin düğmelerini, bu tişört burada giyilmez' dedi. Arkadaşım da kapattı gömleğini. Biz 10 adım ilerledikten sonra yaklaşık 40 kişi 'Kahrolsun PKK' diyerek üzerimize saldırdı. O sırada yanımızdan geçen 4 tane resmi polis, arkadaşımı emniyete götürdü. Bende bir polisin yardımıyla apartmana sığındım.”

Saldırıda vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan ve yüzünde şişlikler oluşan İzci, kendilerine saldıranların başta yaklaşık 40 kişi olduğunu, ancak bir anda sayılarının bine ulaştığını vurgulayarak, “Teröristler'i teslim edin' diye bağırıyorlardı. Apartmanın kapısının camı kırıldı. Ben de o sırada kalabalığın içinden kitleyi yönlendirdiğini düşündüğü Oktay astsubay olduğunu söyleyen kişiyi gördüm. Üzerinde beyaz bir tişört vardı ve iri yarı biriydi” diye belirtti. Sakarya'da 2 yıldır bir inşaat firmasında çalıştıklarını ve böyle bir olayla ilk kez karşılaştıklarını belirten İzci, “Birileri kitleyi yönlendirdi. Yoksa her zaman Gündem gazetesi alıyoruz. O arkadaş da ilk kez o tişörtü giyinmedi. Daha önce bir çok kez o tişörtle çarşıya çıkmıştı” dedi.

Lincin arkasında MHP ve Ülkü Ocakları var

DTP Sakarya İl Başkanı A. Gani Çiftçi ise, olaydan duydukları kaygıyı dile getirerek, “Sakarya üzerinde oyun oynandığını” söyledi. Özellikle son yıllarda linç girişimleri ve şovenizmin tırmandırıldığına dikkat çeken Çiftçi, “Tıpkı Trabzon ve Mersin gibi, Sakarya'da da kirli bir tezgah dönüyor. Bunun arkasında derin devlet, MHP ve Ülkü Ocakları var” dedi.

Kaynak: Gündem gazetesi

Dayanışma / Solidaritäts

Dayanışma / Solidaritäts

Otomotiv işçilerinden, baskın ve gözaltı terörüne ilişkin dayanışma mesajı...

Dayanışma Mesajı

Ankara’da Alınteri temsilcisi ve muhabiri Sami Gök ve Eğitim Emekçileri Derneği başkanı Sefa Akdemir'in aralarında bulunduğu 12 kişinin gözaltına alındığını öğrendik. Bu kişilerin gözaltına alınıp sorgudan geçirilmelerinin "1 Mayıs’ta yasadışı slogan atmak" gibi komik bir gerekçesi var. Aynı gerekçeyle Alınteri temsilcisiyle birlikte 6 gazete okurunun tutuklanıp Sincan F Tipi Cezaevi'ne gönderildiğini biliyoruz. Faşist Türk devletinin neleri yasak ve yasa dışı ilan ettiğini İstanbul’da yaşanan 1 Mayıs tablosundan gördük. Devlet terörü ve yasak zincirine rağmen işçi ve emekçilerin, onların hakları ve taleplerine sahip çıkan devrimcilerin kararlılığını da biliyoruz. Devlet terörü ve tutuklama furyası 1 Mayıs gibi meşru ve geleneksel mitinglerde de boy gösteriyor. İşçi ve emekçilerin onların haklarına sahip çıkanların taleplerini sloganlaştırmaları kadar doğal bir şey olamaz. Bunları yasaklayan ve tutuklama gerekçesi yapan faşist devletin tutumunu kınıyoruz. Tutuklanarak F Tipi Cezaevine gönderilen insanların derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. İşçi ve emekçilerin sesi Alınteri gazetesi ile özgürlükler mücadelesi ve örgütlenme faaliyeti yürüten Eğitim Emekçileri Derneği ile dayanışma içinde olduğumuzu bildiriyoruz. - Yaşasın işçi sınıfının uluslararası dayanışması!

Uluslararası otomotiv işçileri sempozyumu Köln hazırlık komitesi

Üretmeye var mısın?

31 Mayıs 2007

Üretmeye var mısın?

Saat o saat... Programlar çıktı! Arınmaya, önce kendimizi üretmeye

Üretmeye var mısın?
Yaşamak üretmektir: Dönüp bak yaşamına... Paylaşmak çoğalmaktır: Dönüp bak etrafına... İyiyi yaratmak birikimdir: Bir bak beyninin içindekilere... "Yaşadım" demenin huzuru; "dostlarım" demenin güveni; "gelişiyorum" demenin gururuna yabancıysan eğer, artık ileri bak... Vaad edilen, yozluğun ortasında bir vaha değildir... Belki yozluktan çekip çıkaracak bir olta... Ama, oltayı atacak olan da tutacak olan da sensin, biziz... 2. Üreti-Yorum Gençlik Günleri; • 31 Mayıs-1-2 Haziran'da Muğla'da • 8-9-10 Haziran'da İstanbul'da... • 9-10-11 Haziran'da Ankara'da... Program ve yer bilgileri Üreti-Yorum'da

Ekmek yoksa barış da yok!

05 Haziran 2007

Ekmek yoksa barış da yok!

İzmir'de yapılan ekmek zammına yönelik okurlarımızdan gelen tepki çağrısını yayınlıyoruz:

İşçiler ve emekçiler!..

Kapitalizm son zamanlarda sömürüsünü daha da hızlandırmaya başladı. İzmir'de ekmeğe zam yapıldı. 35 ykr olan ekmek, 40 ykr oldu. Verdikleri "açlık sınırının altındaki maaş" sanki bizlerin yakıcı ihtiyaçlarını karşılıyormuş gibi, bir de ekmeğimize, aşımıza göz koydular. Sofralarımızda artık tam ekmek yiyemeyeceğiz. Yarım ekmek yiyorsak, çeyrek ekmek yiyeceğiz artık. Onların gözünde bizler yokuz ve yüküz. Kapitalistler bizlerin üzerinden elde ettikleri paralarla kuş tüyü yataklarda kalça sallaya dursun. Bizler de her doğan yeni gün yarı aç yarı tok bir şekilde yatalım. Ne zaman bitecek bu işkence. Üreten biziz yöneten ise onlar. Dostlar bu dünyayı biz üretiyoruz işçiler üretiyor. Bunun içindir ki nasıl biz onların yani kapitalistlerin gözünde "yok" ve "yük"sek onlarda bizim gözümüzde yok olmalılar. Alınterimizle kazandığımız üç kuruşuda ekmeğimize yapılan zam ile geri almaya çalışıyorlar. Biz İzmirli emekçiler son zamanlarda hem ulaşıma yapılan zam ile belimiz büküldü hem de bu gün ekmeğe yapılan zam ile daha da bükülüyor. Artık bu köhnemiş düzene dur demenin vakti gelmedi mi? "Kahrolsun ücretli kölelik düzeni" şiarı ile alanlara inmeli ve bizlerden sömürdüklerini onların ciğerlerinden teker teker almalıyız. İş, ekmek, özgürlük yoksa barış da yok..!

İzmir Alınteri Okurları

Emekçilerin kardeşliği bayrağı altına!

30 Mayıs 2007

Emekçilerin kardeşliği bayrağı altına!

Yaşanacak Dünya, ADHK, AvEG-Kon, ATİK, BİR-KAR: Bu yol cinayetlerle açıldı...

Emekçilerin kardeşliği bayrağı altına!
Türkiye’de burjuva siyasal iç gerilim sürecini tetikleyen, semayenin iktidar ve güç kapışması çeşitli ayak oyunlarıyla kitleleri de kendine yedekleyen biçimlerde bir rejim krizi olarak patlak verdi. Krizin parolası hazırdı; "laiklik-şeriatçılık" çatışması. Bunun yaşam biçimi, kültürel şekilleniş ve anlayışları olarak toplumsal karşılığının da olması kitleler arasında bir kamplaşmanın oluşturulmasına zemin sundu. Geleneksel konum ve prestij kaybından korkan Ordu, 14 Nisan mitingi, 27 Nisan Genelkurmay muhtırası üzerinden faşist darbe salvosunda bulundu. İşçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen Kürt halkının karşı karşıya bulunduğu tehlikeli süreç keskinleştirildi. Tandoğan, Çağlayan, İzmir, Samsun kontra mitinglerinden de görüldüğü gibi emekçilerin şakağına dayanmış bir tehdit sözkonusudur. Faşist Ordu kendisine toplumsal altlık oluşturmak için “laiklik“, “ulusalcılık“ maskeleriyle öncesinden birlikte çalışacağını açıktan ilan ettiği “sivil toplum örgütleri“yle, “cumhuriyetine sahip çık“ mitinglerini düzenledi. Acıdır ki 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı sonuçlarıyla birlikte yaşamış bir ülkede, kendini sol cenahtan sayan postal yalayıcıları da oldu. “Ordu gereğini yapmıştır“ diye alkış tutan, darbe şakşakçılığı yapanlar da! Bütün aldatmaca ve yanılsama girişimlerine karşı şunu iyi biliyoruz ki Türkiye’de dinci gericiliğin tarihi siyasal rejimin tarihiyle özdeşiktir. İkisi de birlikte ve iç içe varolmuşlardır. Bugün patlak veren rejim krizi asıl olarak sermaye gruplarının iktidar ve güç kapışmasında yaşadığı gerilimin bir sonucudur. Fakat rejim içi güçler bu eksende ne kadar kapışırlarsa kapışsınlar, faşist rejimin tarihinden de bildiğimiz gibi, söz konusu işçi sınıfı ve emekçi halkların özgürlük arayışı olduğunda, kol kola girip bunu bastırmaya girişiyorlar. Nihayetinde bir uzlaşı temelinde rejim krizinden baskın seçim doğurtuldu! Bu yol siyasal cinayetlerle açıldı; katliamlarla, 27 Nisan muhtırasıyla devam edildi. Karşıdevrim kampı içerisindeki çatışma 2005 Newroz ve Şemdinli provokasyonlarından beri göstere göstere büyütüldü. Geçen yılki Danıştay baskınıyla ve Ocak ayında Hrant Dink'in katledilmesiyle yeni bir evreye sıçradı. Bu sürecin bir devamı olarak Ankara-Ulus'ta patlayan bomba, sisli havada at izinin it izine karıştırıldığı bir atmosferin doğmasını getirdi. Devletin zirvesi MGK şefleri, genelkurmay olay yerinde bitip; “bu bir terör örgütü işi“ diyerek büyük şehirlerde yeni saldırıların beklendiğini deklare etti! Senaryoya uygun adımlar atıldı; Kürt halkı hedef gösterildi, her yönüyle emekçilerin ekmeğine kan doğrayacak olan “sınıdışı operasyon“ güncellendi. Emek ve halk düşmanları, emekçilerin karşısında her zaman olduğu gibi, yine birleştiler. Yoksulluk ve özgürlük yoksunluğu içinde kıvranan işçi sınıfı ve emekçi halkların taleplerinden değil, rejim içi güçlerin kapışmasından bir çıkış arayışı olarak seçim doğdu. Fakat gerici toplumsal saflaşmaları büyüten, iç çatışmaları derinleştiren provakasyonlar hızından birşey kaybetmedi. Bu gerici saflaşmaları tersine çeviren demokratik kitle örgütleri, anti faşist güçler, devrimci ve komünist örgütlerin 1 Mayıs Taksim çıkartmasının yarattığı sarsıntı ve devrimci etki boğulmaya çalışılıyor. Devrimci kurumlar ve onların etkisine açık kitleler ve örgütlenmeler azgın devlet teröründen nasibini alıyor. Gerici, faşist, kontra örgütlere hedef gösteriliyor. Gözaltı, tutuklama furyası bütün hızıyla sürüyor! Nafile, ne faşist kudurganlığınız kurtaracak sizi, ne o çok “demokratik“ seçiminiz! Ne de kardeş Kürt halkını hedef alan katliamcılığınız! Her ulustan tüm işçi sınıfı ve emekçiler, emekçilerin kardeşliği bayrağı altında toplanarak tezgahlanan oyunları bozacak! Yüreği emekten yana atan herkesi, her türlü karşı devrimci oyun ve saldırganlığa karşı net tutum alarak, her türlü özgürlük talebiyle sosyalizm mücadelesinde buluşmaya çağırıyoruz! -Her türlü karşı devrimci provakasyona ve sınır dışı operasyona hayır! -En büyük kontra örgütü MGK dağıtılsın! -Kahrolsun faşist diktatörlük! -Yaşasın halkların mücadele kardeşliği!

Yaşanacak Dünya Gazetesi yasanacakdunya@yahoo.com Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon) aveg-kon@hotmail.com Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) konsey@atik-online.net Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK) info@adhk.de İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR) birkar@msn.com

Gazi'de TİKKO gerillaları anıldı

Gazi'de TİKKO gerillaları anıldı

Mahmut Polat'ın cenazesi kimlik tespiti gerekçesiyle hala teslim edilmedi.

Gazi'de TİKKO gerillaları anıldı
Dersim'de 27 Mayıs tarihinde Türk ordusu tarafından katledilen Mahmut Polat ve Hıdır Uğur adlı gerillaları anmak için Gazi Cemevi önünde sabah saatlerinde toplanıldı. Mahmut Polat'ın naaşının ailesine teslim edilmediği, engellendiği haberi alındı. Bunun üzerine devrimci dayanışmayla gelen kitle, kortej oluşturarak İsmetpaşa Caddesi güzargahından sloganlar eşliğinde yürüyerek, şehit Mahmut Polat'ın ailesini ziyarete gitti. Evinin önünde toplanan kitle "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak", "Katil Devlet Hesap Verecek", "TİKKO Gerillaları Ölümsüzdür" sloganları ve konuşmaların ardından dağıldı. Hıdır Uğur memleketi Dersim'de düzenlenen cenaze töreni ile sonsuzluğa uğurlanırken, Mahmut Polat'ın cenazesi önümüzdeki günlerde yapılacak.

1 Mayıs'ın Kadın Yüzü

07 Nisan 2007

1 Mayıs'ın Kadın Yüzü

77 kanlı 1 Mayısı’nda katledilenlerin sekizi kadındı. Nazan Ünaldı, Jale Yeşilnil, Hülya Emecan, Kıymet Duman, Hacer İpek Sarman, Leyla Altıparmak, Sibel Açıkalın ve panzer altında ezilen Meral Özkol.

1 Mayıs'ın Kadın Yüzü
Yüzbinlerce işçi ve emekçinin Taksim Meydanı'na aktığı ve devletin saldırısıyla 37 kişinin öldüğü 77 1 Mayıs'ının kadın yüzüydü onlar. Ölenlerin isimleri bugün unutulsa da unutulmayan ve unutulmayacak olan onların işçi ve emekçi ordusunun kadın yarısı olduklarıdır. Biz kadınlar, ücretli köleliğin çarkları arasına çekildiğimizden beri erkek omuzdaşlarımızla aynı sorunları yaşıyor, eziliyor, sömürülüyor, iş kazalarında katlediliyoruz. Sömürü karşısındaki ortaklığımız ne yazık ki örgütlenme ve mücadele saflarına aynı oranda yansımıyor. Bu saflarda sayımız yok denecek kadar az. Bunu kırmalı mücadele saflarında da yerimizi almalıyız. Nazan, Jale, Hülya, Kıymet, Hacer, İpek, Leyla ve Sibel. Onlar kadındı, anaydı ama onlar aynı zamanda işçi sınıfının birer parçasıydılar ve tüm korkularını, tereddütlerini bir kenara iterek mücadele saflarındaki yerlerini aldılar. Ve hepimiz adına, hepimiz için, insanca yaşanacak bir dünya için öldüler. Bugün emekçi kadınlar, fabrikalarda, atölyelerde 11-12 saate varan çalışma saatlerinde,insanlık dışı koşullarda kölece çalıştırılıyorlar. Ama bir kez başkaldırdıklarında yırtıcı birer kaplan gibi en önde patronun karşısına dikilen onlar oluyor. Bundan 150 yıl öncede benzer koşullar altında çalışan işçi ve emekçiler, kadın erkek birlikte direnişe geçerek 8 saat hareketini başlatmış ve tüm dünyada çalışma saatlerini 8 saate indirmeyi başarmışlardı. 1 Mayıs'ın yaklaştığı şu günlerde emekçi kadınlar erkek omuzdaşlarıyla birlikte "insanca yaşanacak ücret, insanca yaşayacak zaman" talebini yükseltmek ve bu saflarda biz de varız demek zorundadırlar. 1 Mayıs birlik ve mücadele günüdür. 1 Mayıs alanlarda “Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni” diye haykıracağımız gündür. Aynı zamanda 2007 1 Mayıs'ı, kanlı '77 1 Mayıs'ının ve Taksim Meydanı'nın emekçilere yasaklanışının 30. yıl dönümüdür. Bu yıl biz emekçi kadınlar özellikle alanlarda olmalı ve '77'de Taksim Meydanı'nda katledilen kadınlarımızın da hesabını sormalıyız. 1 Mayıs'ta kadın erkek tüm işçi ve emekçiler Taksim'e, hesap sormaya.

Meksika'da 1 Mayıs sürüyor

08 Mayıs 2007

Meksika'da 1 Mayıs sürüyor

Meksika'da 1 Mayıs 2 Mayıs'tan itibaren ülke çapında grev, direniş ve işgallere dönüştü.

Meksika'da 1 Mayıs sürüyor
Meksika'da 1 Mayıs, ABD'deki yüzbinlerce göçmen işçi-emekçinin 1 Mayıs gösterilerinin gölgesinde kalıp fazla dikkat çekmese de, Amerika kıtasının en canlı, coşkulu, öfkeli gösterilerine sahne oldu. Özellikle de, binlerce Meksikalı işçi ve emekçinin, ABD sınırına yakın ve ABD merkezli şirketlerin yoğun olduğu serbest sanayi cehennemlerinden ABD'nin göçmenlere karşı sınıra ördüğü onlarca kilometrelik duvara yürüyüşlerindeki öfke görülmeye değerdi. Meksika'daki 1 Mayıs öfkesinin en temel nedenlerinden biri, devletin kamu çalışanlarına dönük emeklilik yaşını yükselten, sosyal güvenlik haklarını budayan yasa tasarısıydı. Tasarı kamu çalışanları ve emeklililerin ücretlerinin indirilmesine ve sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine de kapıyı açıyor. Meksika Meksika işbirlikçi burjuvazisinin kamu işçi ve emekçilerine saldırısı yalnızca ekonomik de değil. Burjuvazi, bu saldırılarla asıl olarak, başta son dönemde militan direnişlerle öne çıkan eğitim emekçileri olmak üzere kamu emekçilerinin direncini kırmaya çalışıyor. Kamu emekçilerinden de cevabını anladığı dilden alıyor! Meksika'da 1 Mayıs, 2, 3, 4 Mayıs'a ve sonrasına, giderek kitleselleşen ve ülke çapında yaygınlaşan grev, gösteri ve işgallerle taşınıyor. Meksika'da başını Ulusal Öğretmenler Sendikası'nın çektiği direnişin startı, 1 Mayıs gösterilerin hemen ardından 2 Mayıs'ta 100 bin öğretmenin yasa tasarısına karşı mahkemelere eylemli başvurularıyla verildi. Aynı gün kuzeydeki Chihuahua'dan güneydeki Chipas'a kadar onbinlerce kamu emekçisi, işçi ve öğrenci, ülke çapında gösteriler başlattı. Sayısız kitle gösterisi yapıldı, bazı devlet binaları işgal edildi, otoyollara barikatlar kuruldu, ABD ve Guatemala sınırları göstericiler tarafından kapatıldı. Chihuahua şehriyle birlikte, geçtiğimiz aylarda görkemli bir direnişin yapıldığı Oaxaca şehri de göstericiler tarafından yeniden işgal edildi. Tamualipas'ta meydanları ve hükümet-belediye binalarını benzer bir işgal girişimi ise şimdilik sonuçsuz kaldı. Göstericiler sosyal güvenlik ve emeklilik yasasının yanısıra, Meksika'nın ABD ile yoğunlaşan "güvenlik işbirliği anlaşmaları"nı, enerji kaynaklarının özelleştirilemesini ve artan hayat pahalılığını protesto ediyorlar. ABD'nin onlarca Kübalının katili kontra Luis Posada Carilles'i serbest bırakması da göstericilerin büyük öfkesine neden oluyor. Grevci öğretmenler, yasa geri çekilinciye kadar grev ve direnişlerin süreceğini bildiriyorlar.

Polis: Çekme işten attırırım

06 Haziran 2007

Polis: Çekme işten attırırım

1 Mayıs'da polisin yemek yiyen bir kişiye tokat atmasını çeken kameraman işten atıldı!

Polis: Çekme işten attırırım
1 Mayıs 2007'nin Taksim'de kutlanmasını önlemek için İstanbul'u emekçilere zindan eden polis, Taksim civarında gösterici olmayanlara bile gözüdönmüş bir saldırganlık sergilemişti. Taksim'deki gösteriye saldırıldığı saatlerde İstiklal Caddesi'ndeki lokantalardan birinde eşiyle birlikte yemek yiyen Masis Kürkçügil de bu saldırganlığın hedefi oldu. Kürkçügil, bir çevik kuvvet polisi tarafından tokatlanırken alınan kamera çekimleri, bütün televizyonlarda gösterildi. İstanbul Valisi, gelen tepkiler üzerine, yüzü gaz maskeli tokatçı polisin tespit edileceğini ve hakkında soruşturma açılacağını açıkladı. Ancak tam da beklendiği gibi, tabii ki polis tespit edilemedi! Bunun yerine, atılan tokadı görüntüleyen CNN Türk kameramanı Bülent Usta, işten çıkarıldı! Polis tokadı, halkın haber alma hakkı için çalışan bir basın emekçisini de buldu! CNN Türk kameramanı Bülent Usta'nın işten çıkarılması, Haber-Sen tarafından protesto edildi. Haber-Sen Genel Başkanı Baki Çınar, "Konu sadece basın ve haber alma özgürlüğü açısından değil, aynı zamanda vatandaşların polis şiddetinden korunma ve hak arama mücadelesi açısından da tedirginlik vericidir" dedi.

M.FATİH ÖKTÜLMÜŞ

M.FATİH ÖKTÜLMÜŞ
İşkencede direnişin sesi

bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek...!

bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek...!
devrim ateşi bitmeyecek...

DEVRİM RÜZGARININ KIZI

DEVRİM RÜZGARININ KIZI
“Devrimden sonra seni Devlet Planlama Teşkilatı’nda hesap işlerinin başına verelim Lale.” “Yaaa yoldaş, ben bıkmışım hesap kitap işlerinden; zaten sevmem bilirsin. En iyisi beni dış görevlere verin; dünyanın değişik ülkelerini çok merak ediyorum. Farklı yerleri görmek, yeni insanlarla tanışmak… oralarda bizi anlatmak… Ne olur beni hesap-kitap işlerine vermeyin!..”

Blog Arşivi

  • ▼  2007 (52)
    • ▼  Haziran (35)
      • ►  29 Haz (11)
      • ►  28 Haz (3)
      • ►  15 Haz (1)
      • ►  11 Haz (2)
      • ▼  09 Haz (6)
        • Kendini değil sömürüyü öldür
        • G8 tutsaklarına özgürlük
        • EMEKÇİLERE ÖZGÜRLÜK KAHROLSUN FAŞİST DİKTATÖRLÜK: ...
        • G8 zirvesi bitti
        • Faşist saldırganlığa barikat olalım
        • Linç muhtırasını söküp atalım!
      • ►  07 Haz (1)
      • ►  06 Haz (3)
      • ►  05 Haz (3)
      • ►  02 Haz (2)
      • ►  01 Haz (3)
    • ►  Mayıs (17)
      • ►  31 May (5)
      • ►  30 May (3)
      • ►  29 May (9)

Hakkımda

komunar
Profilimin tamamını görüntüle