
TİKB/YDK'nın elimize e-posta yoluyla ulaşan G8 zirvesiyle ilgili bildirisini yayınlıyoruz:
Kadın ve erkek işçiler, emekçiler, gençler!G8; ABD, İngiltere, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada ve Rusya’dan oluşan emperyalist çekirdeğin merkezi örgütlenmesidir! Burası bir kurtlar sofrasıdır...Bu sofrada hem fikir olunan tek konu biz işçi ve emekçilere dönük saldırı programlarıdır! Emperyalist sermayenin özgürce dolaşımını kesintiye uğratan her türlü engelin kaldırılması için gerekirse dünya halklarının kanına, canına mal olan savaşların planlanmasıdır.
Maskelere aldanmayalım!Her G8 toplantısının emekçilere yansıtılan gündemleri değişmezdir; "Salgın hastalıklar ve küresel ısınma ile mücadele!", "Kara Afrika’ya yardım!", "Azgelişmiş ülkelerin borçlarını silmek!"… Bu sorunların hepsi emperyalist kapitalizmin vahşi talan-kıyım-yıkım politikalarının ürünüdür! O toplantıda bu sorunlar da konuşulacak elbette! Ama işçi ve emekçilerin, Afrika’nın açlıkla boğuşan halklarının yararına değil! Şu anda emperyalist küreselleşmeye istedikleri gibi eklemleyemedikleri Kara Afrika’yı bir pazar haline getirmeye dönük politikalar belirlenecek! Afrika halkı da emperyalizmle dilencilik ilişkisi içine sokularak, emperyalist küreselleşmenin parçası haline getirilecek!Bağımlı ülkelerin borçlarını silmek diye bir şey olmayacak! Tersine bu ülkelerin emperyalist küreselleşmeye uyumda yaşadıkları sorunlar konuşulacak, borçlar yeni yaptırımlarla takvime bağlanacak!Kapitalist üretimin vahşi mantığı sonucu bugün olgu haline gelmiş olan küresel ısınma konusu bir "güvenlik sorunu", "yeni göç dalgasının engellenmesi sorunu" olarak ele alınacak! Yine faturalar çıkarılacak, hesaplar yapılacak, ama kapitalist üretimin vahşi doğasını etkilemeyecek "önlemler" konusunda uzlaşacaklar! Yapılması gerekenler için ihtiyaç duyulan bütçelerin hakların sırtına yıkılmasının formüllerini oluşturacaklar! Kyoto anlaşması gibi esnek bir anlaşmayı bile imzalamayan ABD gibi vampirler, yeni konseptlerden de sıyrılmanın yoluna bakacak!AIDS ile mücadele maskesi yine kullanılacak! Yıllardır konuşuyorlar zaten! Ama 18 milyar dolarlık bir bütçe ile kolayca çözülebilecek bu soruna dair yine adım atmayacaklar! Çünkü onlar için önemli olan kardır! İnsan sadece emek gücü satın alınan bir metadır!Bunlarla birlikte asıl olarak enerji kaynakları ve güzergahları sorunu konuşulacak! Birbirleri ile kıran kırana kapışacaklar! Genişletilmiş Ortadoğu Projesini yeni durumlara göre tazeleyerek, yakın hedefler belirleyecekler! Yeni işgaller, savaşlar planlanacak!Avrupa’daki neoliberal sürecin sancıları yatırılacak masaya! Neoliberal vahşet politikalarının yasası olan ve Avrupalı emekçilerin "hayır" duvarına çarpan Avrupa Anayasası yeniden ele alınacak! Yeni sosyal yıkım paketleri, göç politikaları, askeri yapılanma ve silahlanma, ABD ile ittifak, … ele alınacak! Ve daha burada sayamayacağımız sayısız saldırı gündemi…
G8 bir savaş örgütüdür!Heiligendamm’da yapılacak G8 toplantısı için toplantı alanı 12 km. boyunca güvenlik çemberine alındı, toplantı yapılacak mekanın etrafı yüksek tel örgülü duvarlarla çevrildi, sadece güvenlik önlemleri için 12.5 milyon, toplam hazırlıklar için de 110 milyon Euro harcandı! Toplantı tarihi boyunca savaş uçakları ve savaş gemileri devreye sokuldu, ordunun da toplumsal olaylara müdahale etmesi için konuşlandırması kararlaştırıldı! "Önleyici güvenlik" adı altında G8 protestolarına katılacak güçler "terörist" ilan edildiler! Almanya’da gerçek bir olağanüstü hal ilan edildi!Çünkü bizden korkuyorlar! Bizi Seattle’den, Cenova’dan, Nice’den, Davos’tan... tanıyorlar! Kapitalist barbarlığa karşı mayalanan öfkemizi tanıyorlar! Bu korkuyu kapitalist barbarlığa karşı sosyalizm bilinci ile birleştirerek derinleştirelim! Sosyalizm, tarihin hiçbir döneminde bu kadar yakın olmamıştı! Tarihin hiçbir dönemi sosyalizmi insanlık için bu denli yakıcı bir ihtiyaç haline getirmemişti!- Kapitalist barbarlığa karşı sosyalizm!- Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
Türkiye İhtilalci Komünistler BirliğiYurt Dışı Komitesi


Fabrika işçisi kadınlar, evin kölesi kadınlar… Emekçi kadınlar öfkeli soluklarıyla sokaktalar. Evde, fabrikada, hayatın her alanında aşağılanmalara, tacize, ağır çalışma koşullarına ve cinsel ayırımcılığa maruz kalan kadınlar “Artık yeter” diyerek sokaklarda haykırıyorlar!
Tarih 8 Mart 1857'yi gösterirken, Amerika’da Chicagolu kadınlar sokaklara çıkıyorlardı. Tarih onların çifte ezilmişliklerini yazdı hep. İşte şimdi yaşamlarının bu döngüsüne bir çomak sokuyorlardı. Binlerce yıllık kahırla, kinle, umutla dolduruyorlardı alanları.
Ne istiyordu emekçi kadınlar? Günde 15 – 16 saate varan vahşi sömürü koşularına karşı 10 saatlik iş günü istiyorlardı. Erkekler gibi, eşit işe eşit ücret istiyorlardı. Aşağılanmak, hor görülmek, ayırımcılığa maruz kalmak istemiyorlardı. Tüm bu taleplerini “Ekmek ve Gül İstiyoruz” diye özetliyorlardı. “Ekmek” daha iyi bir ücret ve karın tokluğunu simgelerken “Gül” daha kaliteli yaşam koşullarını simgeliyordu.
“Ekmek ve Gül” isteyenlerin karşılarında patronun polisi vardı. Yürüyorlardı. Saflarından kızkardeşleri ölerek, yaralanarak düşüyordu bir bir. Yürüyüş ve grevleri kanla bastırıldı.
Ama Chicago’nun sokakları ve kadınları, O günü asla unutmayacaktı.
Hatırasını kızıl bir gül gibi taşıyacaklardı göğüs kafeslerinin içinde. Bir kez silkinip kalmışlardı işte. Onları boyunduruk altına almak artık kolay olmayacaktı.
Bin yıl da geçse daha demincek
Aradan 50 yıl geçti. 8 Mart 1908’de Chicagolu kadınlar bir kez daha doldurdu alanları. Bu defa 50 yıl önceki taleplerine yenilerini eklemişlerdi: 8 saatlik iş günü, oy hakkı ve çocuk emeği ile ilgili yasa istiyorlardı. Direniş yine patronların kendilerine has yöntemleriyle, kanla bastırıldı. 140 kadın öldürüldü birçoğu da tutuklandı.
Ancak ateş yakılmıştı bir kere. Bu mücadele kıvılcımı bütün dünyayı saracak, emekçi kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir pusula olacaktı. Mücadeleyle geçen bu süreçten sonra kadınlar birçok hak elde etmeyi başarmışlardı.
Chicagolu kadınlar hala önümüzde yürüyor
Alman komünist Clara ZETKİN 1910 yılında Kopenhag’daki Kadın Konferansı’nda, öldürülen kadınların anısına, 8 Mart’ın “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” olarak kabul edilmesini 2. Enternasyonal‘e önerdi. Enternasyonal’de bu öneri kabul edildi. (Enternasyonal, işçilerin uluslararası mücadele birliğidir.)
1975 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan ederken kimilerinin düşündüğünün aksine, 8 Mart’ın özünü, gerçek içeriğini boşaltmanın ilk adımını da atıyordu. Ve o tarihten bugüne dek dünyada iki farklı 8 Mart kutlanması gelenek haline geldi.
8 Mart, dünya tarihine patronların ezdiği işçi kadınların, burjuvalara karşı verdiği zorlu ve kanlı mücadelesiyle yazıldı.
Öyleyse 8 Mart’la burjuvazinin işi ne?
Çünkü binlerce yıl da geçse onun hatırlanmasını, sokaklarda kutlanmasını engelleyemiyor. Engelleyemiyorsan evcilleştir. Kendi kabul edeceğin sınırlara çek. İşçi ve emekçilerin kafasını bulandır. Yaptıkları budur. 8 Mart’ı bir mücadele günü olmaktan çıkarmak, kadın işçi ve emekçilerin belleğinden silmek. Sulu bir kadına hediye almak günü olarak yaygınlaştırıp yozlaştırmak.
Oysa, 8 Mart emekçi kadınların özgürlük ve emek mücadelesinde önemli bir mihenk taşıdır. İşçi kız kardeşlerimizin gözüpek mücadelesiyle yazılan bu tarih, biz işçi ve emekçi kadınların bugünkü mücadelesine taşınarak yaşatılabilir.
Yürüyeceğimiz yol, yüzlerce yıl önce Chicagolu kadınlar tarafından çizilmiştir. Öyleyse; YÜRÜYELİM!
“Önderlerini vur”
Yazılarındaki teorik hatalara rağmen Rosa Luxemburg, Alman ve uluslararası işçi sınıfının önde gelen önderlerinden birisiydi. Burjuvazi, proleter yığınlar içinde kök salmış Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi işçi sınıfı önderlerinin ne denli tehlikeli olabileceklerini çok iyi biliyordu ve bu nedenle her türden aracı kullanarak onlarla mücadele ediyordu.
Kapitalist düzeni sarsan Kasım devriminden ve arkasından gelen Ocak ayaklanmasından sonra açık katliamlar gerçekleştirmekten de çekinmemeye başladılar. “Önderlerini vur” yazılı afişler her tarafa yayıldı ve proletaryanın önderlerinin avına çıkıldı.
SPD’nin doğrudan katılımıyla, Soğuk bir kış günü, 15 Ocak 1919′da Rosa, Liebknecht ve Wilhelm Pieck gözaltına alındı. Pieck kaçmayı başarırken, Luxemburg ile Liebknecht cellatların elinde kaldı.
Luxemburg’un başı dipçikle ezildi, ölene kadar dövüldü. Liebknecht de başına sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Son nefeslerine kadar cesur ve kararlı olan iki devrimcinin bedenleri, Landwehr Kanalı’na atıldı. Aylarca bulunamadılar.
“15 Ocak’ta görüşmek üzere…“
Ama burjuvazinin onları kaybetme planı tutmadı. Onların anısı bugün de canlıdır. Onların ve Alman komünist-devrimcilerinin anısına Berlin’de yapılan Anıt mezar, her sene 15 Ocak’ta enternasyonalizmin en sıcak yaşandığı anlara sahne olur. Hangi ulustan olduğu bilinmeyen, değişik yaşlarda binlerce insan, “iğne atsan yere düşmez” kalabalıkta iç içedir. Sınıfsız-sömürüsüz dünya özleminin dolayımsız ifadesi olan Enternasyonal, birçok değişik dilden, hep birlikte söylenir.
“İdeallerini/ ideallerimizi yaşatmak için, seneye 15 Ocak’ta görüşmek üzere…” diyerek ayrılınır oradan…
Meksika işbirlikçi burjuvazisinin kamu işçi ve emekçilerine saldırısı yalnızca ekonomik de değil. Burjuvazi, bu saldırılarla asıl olarak, başta son dönemde militan direnişlerle öne çıkan eğitim emekçileri olmak üzere kamu emekçilerinin direncini kırmaya çalışıyor. Kamu emekçilerinden de cevabını anladığı dilden alıyor!
Meksika'da 1 Mayıs, 2, 3, 4 Mayıs'a ve sonrasına, giderek kitleselleşen ve ülke çapında yaygınlaşan grev, gösteri ve işgallerle taşınıyor. Meksika'da başını Ulusal Öğretmenler Sendikası'nın çektiği direnişin startı, 1 Mayıs gösterilerin hemen ardından 2 Mayıs'ta 100 bin öğretmenin yasa tasarısına karşı mahkemelere eylemli başvurularıyla verildi.
Aynı gün kuzeydeki Chihuahua'dan güneydeki Chipas'a kadar onbinlerce kamu emekçisi, işçi ve öğrenci, ülke çapında gösteriler başlattı. Sayısız kitle gösterisi yapıldı, bazı devlet binaları işgal edildi, otoyollara barikatlar kuruldu, ABD ve Guatemala sınırları göstericiler tarafından kapatıldı.
Chihuahua şehriyle birlikte, geçtiğimiz aylarda görkemli bir direnişin yapıldığı Oaxaca şehri de göstericiler tarafından yeniden işgal edildi. Tamualipas'ta meydanları ve hükümet-belediye binalarını benzer bir işgal girişimi ise şimdilik sonuçsuz kaldı.
Göstericiler sosyal güvenlik ve emeklilik yasasının yanısıra, Meksika'nın ABD ile yoğunlaşan "güvenlik işbirliği anlaşmaları"nı, enerji kaynaklarının özelleştirilemesini ve artan hayat pahalılığını protesto ediyorlar. ABD'nin onlarca Kübalının katili kontra