29 Mayıs 2007 Salı


Güvenlik yalanı, yalanın güvenliği*Demek, "Ankara'da Anafartalar Çarşısı'nı kana bulayan intihar eylemcisinin örgütü, Türkiye İhtilalci Komünist Birliği" çıkmış. Milliyet gazetesi web sitesi, kaynak göstermeye gerek duymadan, besbelli Ankara emniyetinin kulaklarına üflediği lafları haber diye yazıyor.Başka kimi deseler olurdu ama bu saldırıyı "Türkiye İhtilalci Komünistler (doğrusunda Komünist çoğul olacak) Birliği"nin yaptığına ve yaptırdığına Türkiye devrimci hareketini yakından bilen kimse inanmaz.Bu örgütün liderlerinin, üyelerini "intihar bombacısı" olacak şekilde eğitip, çarşıda kendilerini patlatmaya göndermiş olmaları, örneğin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in Meclis'te "yaşasın Komünizm" diye slogan atması, ya da Deniz Baykal'ın CHP programını "Komünist Manifesto"ya dayandırdıklarını ilan etmesi kadar mümkündür ancak.Bunun bir tek nedeni var: "Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği"nin (TİKB) "bireysel terörizm"i kategorik olarak reddeden bir eylem çizgisi ve politik mücadele anlayışına sıkı sıkıya bağlı "Leninist" bir örgüt olması. O nedenle bu üflenen haber, kasıt yönünden bütünüyle ihtimal dışı.Peki, neden Ankara emniyeti, durup dururken böyle bir isim atsın ortaya? Akıl ve idrak sahibi vatandaşımız "efe-zeybek" rumuzuyla haberin altındaki ilk yorumu yapmış bile. "Hiç inandırıcı değil. Bence yoldan geçen bir gençtir. Bir sabıkasını buldular hemen canlı bomba yaptılar! Gerçekleri öğrenmek istiyoruz..."Bu haberde "efe-zeybek"in de dediği gibi, bir tek mutlak gerçek olabilir. Mayıs 1995'te "polise direnip çatışmaya giren ve bu suçtan tutuklanıp hüküm giyerek iki yıl cezaevinde yatan" Güven Akkuş'un patlama sırasında öldüğü.TİKB: "Hiçbir ilişkimiz yok"Haberlerin yayınlanmasından kısa süre sonra bianet'i telefonla arayan sürgündeki bir TİKB sorumlusu şunları söyledi:
"Bu genç, 1995-97 de İstanbul, İkitelli bölgesinde hareketimizle kısa süreli bağlantı içinde oldu. Hapisten çıktıktan sonra bizimle ilişkisi sona erdi. O günden bu yana ne yaptığını bilmiyoruz. Hiçbir davranışından sorumlu değiliz."Aynı sorumlu, saldırının "DTP'yi seçim sürecinde yalnız bırakmayı hedefleyen, politik bir planın parçası" olarak değerlendirdi.Görüşme bittikten kısa süre sonra e-posta ile gönderilen açıklamada da TİKB,
"bütün tarihi boyunca, hangi gerekçe ve nedenle olursa olsun bu tür kör terör eylemi biçimlerine başvurulmasını şiddetle eleştirmiştir" deniyor ve "eylem anlayışı içerisinde masum ve savunmasız sivilleri hedef alan hiçbir biçime yer yoktur, asla olmamıştır ve asla olmayacaktır!"diyerek vurgulanıyor.Böyle gazeteciliğe böyle güvenlikMilliyet internet sitesi, haberinin dibine şunu da iliştirmiş:
"Fazla tanınmayan örgütün üyesi olan Akkuş'un cezaevinde PKK'lılarla temas ederek bu örgüte de kaymış olabileceği belirtiliyor."Böylece kıyametler kopartılarak başlayan haber, sonunda kendi kendini öldürüyor. Kim belirtiyor, neden belirtiyor, hiçbir kesinliği olmayan bu bilgilerle neden toplumsal öfke, önce dayanaksız bir biçimde Kürtler'e, sonra solculara, devrimcilere yöneltiliyor?Gazeteci böyle de yurt savunması kendisine emanet olan Genelkurmay başkanı gazeteciden daha mı sorumlu davranıyor dersiniz?Buyurun Hürriyet haberine:
"Orgeneral Büyükanıt, olayın kendisini derinden sarstığını, patlama yerini gördükten sonra asker gözüyle değerlendirdiğinde, bunun basit bir patlama olmadığını ifade etti. Orgeneral Büyükanıt, "Organize bir terör örgütünün patlamasıdır"dedi. Terör örgütünün hedefinin ne olabileceği sorusuna Orgeneral Büyükanıt, "Şimdi bunu her büyük şehirde bekleyebilirsiniz... Olur demiyorum ama büyük şehirlerde böyle şeyleri yapabilirler" diyerek karşılık verdi.Orgeneral Büyükanıt, "Türkiye'nin bundan sonraki tavrı ne olmalıdır?" sorusunu yanıtlarken "Şimdi ben bir şey söyleyeyim size; Bu terör örgütünün arkasındaki kurumlara bakmamız lazım. Terör örgütlerini kim besliyor bunlara bakmamız lazım, başka bir şey söylemeyeceğim. Yorumlarını size bırakıyorum" dedi.Neresinden tutalım?Neden iç güvenlik konularıyla genelkurmay başkanı ilgilenir? Neden kuvvet komutanlarını toplayıp herkesten evvel "olay yerine intikal" eder? Madem ilgilenir, neden "her büyük şehirde böyle şeyler bekleyebilirsiniz" diyerek, bu konulardaki temel güvenlik ilkesini çiğneyip herkesi, her an her yerde bir büyük bir patlama korkusu içine sokar?Neden, nerede bir şehre yönelik bir bombalama cereyan etse, Genelkurmay Başkanımız konunun içine dalar ve ayrıntılar hakkında fikir yürütür: "Ali'yi tanırım, iyi çocuktur, o bombayı o atmamıştır," "patlama yerini gördüm anladım bu organize terör örgütü patlaması" -organize olmayan terör örgütü patlaması da olduğunu anlıyoruz böylece!Bunlar laf değil, Genelkurmay Başkanı söylüyor. Şimdi ne yapmamız gerekiyor, Genelkurmay başkanına güveneceksek? Nasıl "bekleyelim" yani? Mezbahadaki koyunlar gibi mi bekleyelim? Ya da bundan böyle büyük çarşılara gitmeyelim mi? Tren istasyonlarında durmayalım mı, sokağa çıkmayalım mı? Ne demek "her büyük şehirde bekleyin"?Ya da Hürriyet'in Ertuğrul Özkök'ünün dediğini mi yapalım, "kaderde varsa havaya uçmak, uçalım biz de" diyerek aldırmayalım, her yere bayrak asalım, hiçbir şey yokmuş gibi yapalım ve "bummmm"... Sonraki patlamada birimiz, birçoğumuz havaya uçalım. Vatanı sevelim. Siz de bizim cenazemizi sevin! Bu hiç bitmesin! Var mı böyle bir güvenlik?Yoksa bütün bunlar laf mı? Her gün bir şehir havaya uçsun da ne olursa olsun, biz de seçimlerde "özgürlük partisi"ne değil "güvenlik partisi"ne oy verelim diye mi, bütün bunlar? "Güvenlik partisi", "özgürlük partisi"ne karşı seçim kampanyasını böyle mi yürütüyor yoksa: Vatandaşı topun ağzına yerleştirerek, onu korkudan öldürerek ve sonra korkmamış gibi yapmasını isteyerek?"Güvenlik" yalanı bu! Ya da sadece yalanları güvenceye alan, vatandaşına kasteden, ona kuru sıkı atılan bir topun içine sıkıştırılan paçavra kadar değer veren yalandan bir güvenlik...

O duvar, duvarınız vız gelir bize vız!21 Mayıs'ta ev baskınlarıyla gözaltına alınıp tutuklanan Alınteri, DPG ve ÖB okurlarıyla dayanışmak için mektuplarımız ve kartlarımızı yollayalım.Ankara'da 21 Mayıs günü sabaha karşı Alınteri, DPG, ÖB okurları ve Eğitim Emekçileri Derneği başkanından oluşan 12 kişi, evleri basılarak gözaltına alınmış, bunlardan 6'sı "1 Mayıs'ta yasadışı slogan atarak örgüt propagandası yaptıkları" iddiasıyla tutuklanarak Sincan Cezaevi'ne gönderilmişti.Şimdi tutsaklarımızla dayanışmayı büyütme vakti! Son olarak tutuklanan Alınteri, DPG ve ÖB okurlarına mektuplar, kartlar atarak; kitapları ellerinden alınan tutsaklarımıza kitap göndererek; onların maddi manevi her türlü ihtiyaçlarını karşılayarak; ve içerideki-dışarıdaki ayrımının iyice silindiği toplumsal tecrit koşullarında birbirimize katacak ne çok şeyimizin olduğunu unutmayarak dayanışmayı büyütelim.Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevi, ANKARA-Sami Gök-Ömer Faruk Kök-Serhat Ağbaba-Burhan AğbabaSincan L Tipi Cezaevi, ANKARA-Nevin Yaylacı-Nurcan Ağbaba

Demokratik Üniversite gazetesi çıktı!Üniversite öğrencilerinin genç soluğu Demokratik Üniversite Gazetesi, Nisan-Mayıs sayısıyla üniversitelilerle buluşuyor. Bu sayısında üniversitelerden haberleri, 1 Mayıs'ı, öğrenci sendikasını, medikoların kapatılmasını, yetkin mühendislik ve sözleşmeli öğretmenlik sorununu, soruşturmaları ve Üreti-Yorum Gençlik Günleri'ni işleyen gazete, kapaktan "Dünyayı istiyoruz kırıntı değil" diye haykırıyor.Demokratik Üniversite gazetesi, yenilenen içeriği ve biçimiyle 26 Nisan günü çıktı. Kapak resmi ressam Ayhan Sağcan tarafından çizilen gazetede manşet yazısı "Dünyayı istiyoruz kırıntı değil" adını taşıyor.Üniversite öğrencilerden gelen mektup ve yazılar ile haberlerin geniş yer tuttuğu gazetede sağlık, eğitim, mühendislik ve kültür-sanat sayfaları ve köşe yazıları da bulunuyor.Demokratik Üniversite gazetesinin bu sayısından bazı başlıklar ise şöyle:- 1 Mayıs bizim günümüz!- Salıncak "yassah" hocam- Trabzon'da genç olmak- Neden sendika?- "Okuma yazma kursu açıldı"!- Gazi'nin Polatlarına müjde- At arabasından CBÜ öğrenci servisi- Mediko'lar kapatılamaz- İstanbul Diş Kalesi- EED: "Hepimiz geleceksizleştiriliyoruz"- 5 soruda yetkin mühendislik- Sahne istiyoruuuz!- II. Üreti-Yorum Gençlik Günleri'nde buluşalımDemokratik Üniversite gazetesine ulaşmak için info@demokratikuniversite.org adresine mail atabilirsiniz.

LEYLA QASIM13 Mayıs 1974'de Kürt kadın savaşçısı Leyla Qasım Irak Baas rejimi tarafından katledildi. O, yüzyıllardır köle halinde tutulan ulusunun özgürlüğü için başkaldırı yolunu seçti. 29 Nisan'da Bağdat Havaalanı'ndan uçak kaçırma sırasında 5 arkadaşıyla birlikte yakalandı. O, Kürt kadın gerillarının önderlerinden biridir.

NURHAK DİRENİŞİHüseyin Cevahir'in katledildiği gün THKO önderlerinden Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan Nurhak'ta şehit düştüler. Deniz Gezmiş ve diğer yoldaşlarının idamını engellemek amacıyla Malatya Kürecik'teki Amerikan üssünü basmaya giden THKO'lu devrimciler ihbar üzerine jandarma tarafından kuşatıldılar. Onlar “teslim ol” çağrısına silahlarını ateşleyerek yanıt verdiler. Ama içine düştükleri hain çemberi yaramadılar.

HÜSEYİN CEVAHİR31 Mayıs 1971 tarihinde THKP/C önderi Hüseyin Cevahir İstanbul Maltepe'de şehit düştü. Hüseyin Cevahir, Mahir Çayan ile birlikte kaldıkları evden güvenlik nedeniyle ayrılırken kötü bir tesadüf sonucu karşılaştıkları devlet güçleriyle önce sokak sokak çatıştılar. Geri çekilme sırasında girdikleri bir evde kuşatıldılar. 51 saat süren kuşatma boyunca teslim olmayı sürekli reddettiler. Düzenlenen operasyon sonucunda Hüseyin Cevahir silahı elinde vuruşarak şehit oldu. Mahir Çayan ise ağır yaralı olarak tutsak düştü.

FEVZİ ASLANSOY
1976'nın 18 Mayıs'ında ise TİKB önceli grubun yürekli militanlarından Fevzi Aslansoy polisin sivil faşistlerle işbirliği içinde kurduğu pusuda kurşunlanarak öldürüldü। Suruçlu bir Kürt devrimcisi olan Fevzi Aslansoy, Ankara öğrenci gençlik hareketinin önder ve militan kadrolarındandı। Sessiz ve mütevazı görünümünün arkadında mangal gibi bir yürek ve güçlü bir sınıf kini taşıyordu.TİKB militanı Serdar Yılmaz da Mayıs ayında ölümsüzleşdi. Örgütçü özellikleriyle öne çıkan Serdar, işçi ve emekçilerle ilişki kurma ve onları mücadeleye kazandırmada örnekti. Alçakgönüllü, fedakar, çok çalışkan ve ısrarlı bir örgütçüydü Serdar Yılmaz. Kartal'da yıldırım düşmesi sonucu öldü.

DEVRİME BAŞ KOYUŞUN ADI18 Mayıs 1973 günü TKP/ML örgütünün kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildi. Kendini devrime adama, yiğitlik ve militanlık özellikleriyle 12 Mart devrimcilerinin başlıca karakteristik özelliklerinin seçkin temsilcilerinden olan İbrahim Kaypakkaya, işkencede “ser verip sır vermeme” tavrıyla ülkemiz devrimci hareketinde bir simge oldu. Onun işkence tezgahlarında sergilediği bu soylu direnişçi tutumu TİKB'li komünistler daha sonra “örgüt tavrı” haline getirerek bir üst düzeye yükselttiler.İbrahim Kaypakkaya'nın tavrı, işkencecilerin yüzlerine haykırdığı şu sözlerde en iyi ifadesini bulur:
Esasen biz komünist devrimciler prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz ancak örgütsel faliyetimizi, örgüt içinde bizimle beraber çalışan arkadaşlarımızın ve örgüt içinde olmayıp bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız

Mayıs ateşiAdanmışlığın, başeğmezliğin, cesaretin, direnmenin adı onlar. Mayıs ayının şehitleri İbolar, Sinanlar, Hüseyinler...DÖRTLERİN GECESİ17 Mayıs 1982 tarihinde Ferhat Kutay, Eşref Anyık, Necmi Öner, Mahmut Zengin Diyarbakır zindanında kendilerini yakarak, bedenlerini direniş meşalesi yaptılar.12 Eylülcü faşist vahşet Diyarbakır zindanı tam bir Nazi kampına çevirmişti. Bu ortamda boy gösteren teslimiyeti kırmak için, önce Mazlum Doğan koydu kendini ortaya Newroz günü. O'nu Ferhatlar izledi.Dört yiğit yurtsever bedenlerini saran alevlerin içinden şöyle sesleniyorlardı diğer tutsaklara:
Ateşi yakın, ateşi... Su dökmeyin... Su döken haindir... Bu bir siyasi eylemdir. Eylemi kırmayın.