
İSTANBUL (01.06.2007)- 10 Eylül tutsaklarının iddianamesi tamamlandı. TMY terörü, editörlerimiz, yazarlarımız ve komünist tutsakların, binlerce yıl hapis istemiyle sürüyor. 8 aydır hakim karşısına çıkarılmayan tutsakların duruşma tarihleri hala belirsiz.
12 yaşında Uğur Kaymaz'ı 13 kurşunla katleden polisler, Şemdinli'de halka bomba atan astsubaylar, Başkana suikast hazırlığı içinde oldukları belirtilen Atabeyler kontrgerilla çetesi elemanları beraat ettirilirken, dava kararları bozulup ödüllendirilirken, “zararsız” denilerek beraatları talep edilirken editörlerimiz, yazarlarımız, devrimci sosyalist kimlikleri ile tanınan insanlar toplamda 3 bin yıl hapis cezası ile yargılanmak isteniyor.
Dosya avukatlara kapalı, polisin “delil imaline” açıktı
Dava dosyası aylarca gizli tutulduğu için ne ile suçlandıkları bilmeden 8 aydır cezaevinde bulunan 10 Eylül tutsaklarının iddianameleri bugün belli oldu. 8 ay boyunca avukatlara kapalı, siyasi polisin “delil imaline” ise açık bırakılan dosyadan komploya devam kararı çıktı. TMY terörünü ve muhalif düşünceye tahammülsüzlüğü resmeden iddianamede, 13 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis, 10 kişi hakkında ise 10,5 ile 45 yıl arasında değişen hapis cezaları istendi.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ali Cengiz Hacıosmanoğlu tarafından hazırlanan 292 sayfalık iddianameye göre; Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Çiçek, Yayın Koordinatörümüz Sedat Şenoğlu, Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan, yazarlarımız Ziya Ulusoy ve Bayram Namaz ile tutsaklar Naci Güner, Arif Çelebi, Sultan Ulusoy, Adem Serkan Gündoğdu, Ali Hıdır Polat, Seyfi Polat, Mehmet Ali Polat ve Erkan Özdemir ağırlaştırılmış müebbet hapis, Erkan Salduz, Turaç Solak, Elif Almakça, Hatice Bolat, Fatma Siner, Hasan Ozan, Arzu Torun, Soner Çiçek, Fethiye Ok ve Bilgi Tağaç ise 10,5 ile 45 yıl arasında değişen hapis cezaları ile yargılanacaklar.
8 ay boyunca gizli tutularak “delil imal” edilmeye açık bırakılan iddianamede, 23 devrimci, 1994-2006 arasında gerçekleşen 296 eylemden sorumlu tutulmaya çalışılıyor.
Editörlerimiz hukuk cinayetini görmüş ve uyarmışlardı
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Çiçek ve Genel Yayın Koordinatörümüz Sedat Şenoğlu, tutuklandıktan sonra çeşitli gazetelere gönderdikleri mektupta, operasyonun bir komplo olduğuna dikkat çekmiş, “Cinayeti gördük!” demişlerdi.
Mektupta şu ifadelere yer verilmişti:
“Gazetemiz Atılım, yine bir komployla karşı karşıya. Bizler, bu komplonun antikomünist güçler tarafından planlandığını ve uygulandığını düşünmekteyiz. Önce biz Genel Yayın yönetmeni ve Koordinatörü olarak “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldık ve tutuklandık. Hemen arkasından da Atılım gazetesine “terör örgütünün propagandasını yapmak” gerekçesiyle 15 günlük kapatma cezası verildi. Bu durum, hazırlanan komplonun amacı ve derinliği hakkında yeterince açık fikir vermektedir.
Yeni Terörle Mücadele yasası, devrimci, yurtsever ve ilerici basını hedef tahtasının tam ortasına yerleştirmiş, savcılara da hücum talimatı vermiştir. Keyfiyette ve hukuksuzlukta sınır yoktur artık. Sıkıyönetim kafası tam tekmil harekete geçmiştir. Bizim hakkımızda hazırlanan dosyaya getirilen “gizlilik”, bu sıkıyönetim kafasının tipik bir örneği olmuştur. Savunma hakkımız anayasal hükümlere aykırı bir şekilde baştan itibaren ve tamamen kasıtlı biçimde elimizden alınmıştır.
Bizler daha öncesinde de gazetemize yönelik komplo tezgahı öngörüsüne sahiptik, bu hazırlığı görüyor ve deşifre etmeye çalışıyorduk. Bu nedenle şimdi karşı karşıya olduğumuz şeyin, bir “hukuk kazası” olmadığını çok iyi biliyoruz. Tam tersine, düpedüz ve kasıtlı olarak işlenen bir “hukuk cinayetidir” yaşanan. Bizler bu cinayeti gören ve yaşayan canlı tanıklarız.”

Fabrika işçisi kadınlar, evin kölesi kadınlar… Emekçi kadınlar öfkeli soluklarıyla sokaktalar. Evde, fabrikada, hayatın her alanında aşağılanmalara, tacize, ağır çalışma koşullarına ve cinsel ayırımcılığa maruz kalan kadınlar “Artık yeter” diyerek sokaklarda haykırıyorlar!
Tarih 8 Mart 1857'yi gösterirken, Amerika’da Chicagolu kadınlar sokaklara çıkıyorlardı. Tarih onların çifte ezilmişliklerini yazdı hep. İşte şimdi yaşamlarının bu döngüsüne bir çomak sokuyorlardı. Binlerce yıllık kahırla, kinle, umutla dolduruyorlardı alanları.
Ne istiyordu emekçi kadınlar? Günde 15 – 16 saate varan vahşi sömürü koşularına karşı 10 saatlik iş günü istiyorlardı. Erkekler gibi, eşit işe eşit ücret istiyorlardı. Aşağılanmak, hor görülmek, ayırımcılığa maruz kalmak istemiyorlardı. Tüm bu taleplerini “Ekmek ve Gül İstiyoruz” diye özetliyorlardı. “Ekmek” daha iyi bir ücret ve karın tokluğunu simgelerken “Gül” daha kaliteli yaşam koşullarını simgeliyordu.
“Ekmek ve Gül” isteyenlerin karşılarında patronun polisi vardı. Yürüyorlardı. Saflarından kızkardeşleri ölerek, yaralanarak düşüyordu bir bir. Yürüyüş ve grevleri kanla bastırıldı.
Ama Chicago’nun sokakları ve kadınları, O günü asla unutmayacaktı.
Hatırasını kızıl bir gül gibi taşıyacaklardı göğüs kafeslerinin içinde. Bir kez silkinip kalmışlardı işte. Onları boyunduruk altına almak artık kolay olmayacaktı.
Bin yıl da geçse daha demincek
Aradan 50 yıl geçti. 8 Mart 1908’de Chicagolu kadınlar bir kez daha doldurdu alanları. Bu defa 50 yıl önceki taleplerine yenilerini eklemişlerdi: 8 saatlik iş günü, oy hakkı ve çocuk emeği ile ilgili yasa istiyorlardı. Direniş yine patronların kendilerine has yöntemleriyle, kanla bastırıldı. 140 kadın öldürüldü birçoğu da tutuklandı.
Ancak ateş yakılmıştı bir kere. Bu mücadele kıvılcımı bütün dünyayı saracak, emekçi kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir pusula olacaktı. Mücadeleyle geçen bu süreçten sonra kadınlar birçok hak elde etmeyi başarmışlardı.
Chicagolu kadınlar hala önümüzde yürüyor
Alman komünist Clara ZETKİN 1910 yılında Kopenhag’daki Kadın Konferansı’nda, öldürülen kadınların anısına, 8 Mart’ın “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” olarak kabul edilmesini 2. Enternasyonal‘e önerdi. Enternasyonal’de bu öneri kabul edildi. (Enternasyonal, işçilerin uluslararası mücadele birliğidir.)
1975 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan ederken kimilerinin düşündüğünün aksine, 8 Mart’ın özünü, gerçek içeriğini boşaltmanın ilk adımını da atıyordu. Ve o tarihten bugüne dek dünyada iki farklı 8 Mart kutlanması gelenek haline geldi.
8 Mart, dünya tarihine patronların ezdiği işçi kadınların, burjuvalara karşı verdiği zorlu ve kanlı mücadelesiyle yazıldı.
Öyleyse 8 Mart’la burjuvazinin işi ne?
Çünkü binlerce yıl da geçse onun hatırlanmasını, sokaklarda kutlanmasını engelleyemiyor. Engelleyemiyorsan evcilleştir. Kendi kabul edeceğin sınırlara çek. İşçi ve emekçilerin kafasını bulandır. Yaptıkları budur. 8 Mart’ı bir mücadele günü olmaktan çıkarmak, kadın işçi ve emekçilerin belleğinden silmek. Sulu bir kadına hediye almak günü olarak yaygınlaştırıp yozlaştırmak.
Oysa, 8 Mart emekçi kadınların özgürlük ve emek mücadelesinde önemli bir mihenk taşıdır. İşçi kız kardeşlerimizin gözüpek mücadelesiyle yazılan bu tarih, biz işçi ve emekçi kadınların bugünkü mücadelesine taşınarak yaşatılabilir.
Yürüyeceğimiz yol, yüzlerce yıl önce Chicagolu kadınlar tarafından çizilmiştir. Öyleyse; YÜRÜYELİM!
“Önderlerini vur”
Yazılarındaki teorik hatalara rağmen Rosa Luxemburg, Alman ve uluslararası işçi sınıfının önde gelen önderlerinden birisiydi. Burjuvazi, proleter yığınlar içinde kök salmış Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi işçi sınıfı önderlerinin ne denli tehlikeli olabileceklerini çok iyi biliyordu ve bu nedenle her türden aracı kullanarak onlarla mücadele ediyordu.
Kapitalist düzeni sarsan Kasım devriminden ve arkasından gelen Ocak ayaklanmasından sonra açık katliamlar gerçekleştirmekten de çekinmemeye başladılar. “Önderlerini vur” yazılı afişler her tarafa yayıldı ve proletaryanın önderlerinin avına çıkıldı.
SPD’nin doğrudan katılımıyla, Soğuk bir kış günü, 15 Ocak 1919′da Rosa, Liebknecht ve Wilhelm Pieck gözaltına alındı. Pieck kaçmayı başarırken, Luxemburg ile Liebknecht cellatların elinde kaldı.
Luxemburg’un başı dipçikle ezildi, ölene kadar dövüldü. Liebknecht de başına sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Son nefeslerine kadar cesur ve kararlı olan iki devrimcinin bedenleri, Landwehr Kanalı’na atıldı. Aylarca bulunamadılar.
“15 Ocak’ta görüşmek üzere…“
Ama burjuvazinin onları kaybetme planı tutmadı. Onların anısı bugün de canlıdır. Onların ve Alman komünist-devrimcilerinin anısına Berlin’de yapılan Anıt mezar, her sene 15 Ocak’ta enternasyonalizmin en sıcak yaşandığı anlara sahne olur. Hangi ulustan olduğu bilinmeyen, değişik yaşlarda binlerce insan, “iğne atsan yere düşmez” kalabalıkta iç içedir. Sınıfsız-sömürüsüz dünya özleminin dolayımsız ifadesi olan Enternasyonal, birçok değişik dilden, hep birlikte söylenir.
“İdeallerini/ ideallerimizi yaşatmak için, seneye 15 Ocak’ta görüşmek üzere…” diyerek ayrılınır oradan…
Meksika işbirlikçi burjuvazisinin kamu işçi ve emekçilerine saldırısı yalnızca ekonomik de değil. Burjuvazi, bu saldırılarla asıl olarak, başta son dönemde militan direnişlerle öne çıkan eğitim emekçileri olmak üzere kamu emekçilerinin direncini kırmaya çalışıyor. Kamu emekçilerinden de cevabını anladığı dilden alıyor!
Meksika'da 1 Mayıs, 2, 3, 4 Mayıs'a ve sonrasına, giderek kitleselleşen ve ülke çapında yaygınlaşan grev, gösteri ve işgallerle taşınıyor. Meksika'da başını Ulusal Öğretmenler Sendikası'nın çektiği direnişin startı, 1 Mayıs gösterilerin hemen ardından 2 Mayıs'ta 100 bin öğretmenin yasa tasarısına karşı mahkemelere eylemli başvurularıyla verildi.
Aynı gün kuzeydeki Chihuahua'dan güneydeki Chipas'a kadar onbinlerce kamu emekçisi, işçi ve öğrenci, ülke çapında gösteriler başlattı. Sayısız kitle gösterisi yapıldı, bazı devlet binaları işgal edildi, otoyollara barikatlar kuruldu, ABD ve Guatemala sınırları göstericiler tarafından kapatıldı.
Chihuahua şehriyle birlikte, geçtiğimiz aylarda görkemli bir direnişin yapıldığı Oaxaca şehri de göstericiler tarafından yeniden işgal edildi. Tamualipas'ta meydanları ve hükümet-belediye binalarını benzer bir işgal girişimi ise şimdilik sonuçsuz kaldı.
Göstericiler sosyal güvenlik ve emeklilik yasasının yanısıra, Meksika'nın ABD ile yoğunlaşan "güvenlik işbirliği anlaşmaları"nı, enerji kaynaklarının özelleştirilemesini ve artan hayat pahalılığını protesto ediyorlar. ABD'nin onlarca Kübalının katili kontra