2 Haziran 2007 Cumartesi

Tebdil-i kıyafet faşizm



Simit alırken dikkat edin verdiğiniz para size gaz, cop ve gözaltı olarak dönebilir!Seçim dönemine girilmesiyle birlikte iki ana kulvarda yarış başladı. İlki herzamanki bayalığı ile hemen tanınan “vaat sallama” kulvarı. Türkiye proletaryasının gün günden ağırlaşan yaşam koşullarındaki yıkımla da farkında olduğu yalanlar, yalnızca tuzaktaki yem kadar anlamlıdır. Muhafazakarı, liberali, sosyal demokratı, faşisti ve tüm ara kategorileriyle patronların ayakçıları olan partiler ava çıkmış durumdalar. Kim daha çok işçi, köylü, esnaf avlayacak? “Oy”ları şahsında “insanca ve sosyal yaşam”a olan özlemlerine ipotek koyacak, iradelerini kim gemleyecek? Ve tabi, kapitalist sömürünün devamını en iyi kim garantileyecek?
"Güven Timleri" bugün Vatan Emniyet Müdürlüğü bahçesinde basına fotoğrafta görüldüğü üzere böyle sergilendiler...Peki bu teşhirin tek amacı reklam mı? Hayır! Amaç, toplumsal paranoyayı yaymak... Bir simitçiye, piyangocuya, dilenciye vs. vs. sivil polis kuşkusu ve korkusuyla bakılmasını sağlamak...Tüm tartışma, kavga ve yarış bunun üzerine sürüyor. Ama hayat da, kapitalistlerin karları için hayata müdahaleler de durmaksızın devam ediyor.Kimilerinin "polis devleti" söylemiyle karşıladığı yasa ve yürütmeliklerdeki değişiklikler fiili uygulamalara resmiyet kazandırmakla sınırlı olmasa da sistemin faşist karakterini belirginleştirmekten öte anlam da taşımıyor.Bu uygulamalardan birini daha, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bugün yaptığı tantanalı bir gösteriyle tanıttı. “Güven Timleri” ve “Yıldırım Ekipleri” adları verilen uygulamalar amiyane tabiriyle “Tebdil-i kıyafet” ederek aramıza katılacak sivil polislerle; gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, kapkaç ve yankesicilik gibi suçlara karşı daha etkin mücadele edileceği “müjde”lendi.Hafızalarımızı biraz zorladığımızda, meydan ve caddelerle başlayıp sokaklara kadar sızan kameralı gözetleme sistemi için de aynı şeylerin söylendiğini hatırlayabiliriz.O zaman da, bildik “saklayacak bir şeyi olmayanın rahatsız olacak bir şeyi de yoktur” tehditleriyle karşılaşılmıştı. Ama ne kapkaçlar ne dolandırıcılıklar ne de gasplar bitti.Tersine kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanlar, en kolay ulaşabildikleri, kendileri gibi insanları yani, aslında kendilerini hedefe çakarak saldırılarını artırarak devam ettirdiler. Kaybettiler ve kaybettiriyorlar.Şimdi tuzukurular ittifakı meydan cümbüşlerinde abartılı kitleselliklerinin de gazıyla, kerameti kendinden menkul bir “laiklik” savunuculuğuyla idare ederlerken, yapılan “kamuoyu yoklamaları”nda güvenlik, işsizlikle birlikte en önemli sorun olarak kayda geçiyor."Çiçekçi, ayakkabı boyacısı, pizza dağıtıcı ya da alkolik gibi davranarak" görev yapacak olan sivil polisler ("Güven" Timleri), kapitalistlerin hibe ettiği 179 motosiklet ve 359 otomobille donantılan "Yıldırım Ekipler"i tarafından desteklenecek.Peki bunca insanı Kirli Savaş yöntemi olarak köylerini, tarlalarını yakıp, beş parasız ve imkansız bırakarak zoraki göçlerle yerinden, yurdundan sürüp İstanbul, Adana, İzmir ve diğer şehirlere kim göçertti? Ya sürüldükleri yerlerde Kürt diye iş vermeyen, kılık kıyafetinden, kültür ve yaşam tarzından dolayı aşağılayanlar kimdi?O çok tantanası yapılan “özgürlükçülük” gösterilerinde, sürgün ve göçlerin, kirli savaşın komuta kademesiyle, proletaryaya ve emekçilere karşı rejimin pervasız savunucusu CHP ve tüm diğerleriyle kolkola giren sendika ve konfederasyonların kitleleri olan proletarya ile emekçiler, kime karşı ve kiminle yanyana olduklarının, kime yedeklendiklerinin ve sırtlarına basa basa hangi faşist politikaların hayata geçirildiğinin farkına varmalılar.“Yıldırım ve Güven Timleri” bu yolda yalnızca ilk adımlar. Kayıtsız ve rastgele gözaltılarıyla 1 Mayıs saldırıları hedeftekinin kim olduğunu yeterince net bir şekilde gösteriyor.“Daha meydana gelmeden önlenecek olaylar” için 12 Eylül günlerini hatırlamaya gerek yok. Kirli Savaşın hallaç pamuğu gibi salladığı Kürt illerine; bombayı attıktan hemen sonra halkın yakaladığı “iyi çocuk”ların sonuçta nasıl serbest kaldıklarına; birde iyiliğimiz için bombaladıklarını açıklayabilme pişkinliklerine; suçu olmadan önlemenin toplu gözaltılar ve işkenceler olduğuna gözucuyla bakıvermek yeterlidir.Suçun işlenmeden önce önlenmesi ile polisiye uygulamalar arasında ilişki kurulmasını Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, “yeni bir konsept” olarak adlandırsa da, son İstanbul 1 Mayıs gösterilerinde hayata geçirilen, ulaşım hakkının bir bütün olarak gasp edildiği, adım başı kimlik kontrollerine paralel olarak gerçekleştirilen üst aramalar, gidilen yerin ve neden gidildiğinin ispat edilmeye zorlanıldığı uygulamalar, bir gerçekliğin altını kalınca çizer:Özgürlükler ancak uğruna mücadele edildiği ve bu mücadelenin gerekleri doğrultusunda örgütlenildiği kadardır. Yoksa, yalnızca ve mutlak olarak sömürüyle varolabilen kapitalizm, bu sömürünün hedef kitlesi olan proletarya üzerindeki şiddet ve zorla içiçe geçen egemenliğinden vazgeçmeyecektir.Yoksa, faşizme altlık olan orta sınıf tuzukuruluğu, Taksim kafelerinde, “hikmetinden sual olunamayacak” maskeli polislerin tokatlarından kurtarmıyor...

Hiç yorum yok: