G8’i gömme girişimleri tüm hızıyla!
Devlet terörü, sivil toplum örümcekleri, işbirlikçi parti ve sendikalar yetmedi. G8 gömülecek!.. 6 Haziran'da işgal var!
Heiligendamm sahil kasabasında 6-8 Haziran’da 110 milyon euro bütçeyle toplanacak G8’e karşı 2 Haziran’da 100 bin kişilik kitlesel bir gösteri yapıldı.Almanya’nın Rostock kentinde G-8 zirvesi karşıtları, 3 ayrı kampta 30 Mayıs Çarşamba gününden itibaren toplanmaya başladılar. Rostock Limanı'na yakın bir noktada kurulan Bario kampında anti-faşist ve anti-emperyalist gruplar toplandı. Çadırların kurulduğu alanın girişine eylemciler tarafından gözetleme kuleleri yapıldı. Burada gün boyu nöbetçiler vardı.
Eylemciler 1 Haziran’dan itibaren Rostock kentine tren, otobüs ve özel araçlarla gitmeye başladı. Ver.di, ATTAC, PDS gibi sendika ve partiler kendileriyle birlikte Rostock'a gitmek isteyen kişilerin isimlerini (ev adresleri ve telefon numaralarıyla birlikte) alarak polise bildirdiler. Ayrıca, DB (Alman Demiryolları) gruplar halinde Rostock’a gidenleri polise bildirdi.
Almanya’da devlet G8 zirvesine karşı eylemleri yasakladı. Eylemci grupların mahkemeye itirazı üzerine eylemlere yeniden izin verildi. Fakat Heiligendam’dan kilometrelerce uzakta yapılması kaydıyla. Attac vb. grupların düzenlediği eylemler dışında yapılan bütün eylemler yasadışı olarak kabul ediliyor.
Rostock’ta kurulan çadır kentte her grup kendi bayrağını astı, çeşitli anti-faşist ve anti-emperyalist grupların bayrakları dalgalandı. Çadır kentin yakınında bulunan boş bir binaya, İngilizce “21. Yüzyıla Sosyalizmi Yazacağız - TİKB” pankartı asıldı.

2 HAZİRAN
2 Haziran günü eylemciler iki ayrı noktada toplandı. Attac, sendikalar ve çeşitli Alman partilerinin içinde yer aldığı yürüyüş kolu, Schutower Kreuz’da toplanırken, anti-faşist, anti emperyalist , devrimci ve komünistler Rostock tren istasyonunda toplandı.
Sabah saat 10.00’da eylemciler toplanma alanına gelmeye başladılar. Burada Alman ve çeşitli ülkelerden gelen Otonom’lar, İtalya’dan Cobas, Yunanistan’dan anti-faşist gruplar, Türkiyeli yapılardan TİKB, İLPS, MLKP, TKİP, ADHF yer aldı. TİKB eylemde “Kapitalist barbarlığa karşı Sosyalizm” pankartı açtı, aynı başlıklı bildiriler dağıtıldı, orak-çekiç-silah-yıldız’lı bayraklar dalgalandırdı.
Saat 13.00’da yürüyüş kolunun ön taraflarında yürüyen otonomlar yürüyüşün biteceği noktaya yakın yerlerde bulunan bankaları tahrip ettiler. Polis onların etrafını sararak yürümelerini engellemek istedi. Daha sonra yürüyüş yeniden devam etti. Yürüyüş kollarının buluşma noktası Limana gelindiğinde çatışma yeniden başladı.
Polisin saldırısından kaçan otonomlar arkaya doğru kaçtılar. Anti-faşist ve anti-emperyalist birliğin ön taraflarında yürüyen İLPS’nin kortejine girmeleri üzerine polis coplarla saldırdı. Polisin saldırısına karşı konulmasına rağmen kısa bir süre sonra kortejler dağıldı.
Türkiyeli ve Alman devrimcilerden militan eylemciler polisin saldırısını püskürtmek için kitlenin önüne zincir oluşturdular. “Yaşasın Enternasyonal Dayanışma”, “Polis Defol” sloganları atıldı. Sloganlarla birlikte dağılan kitle yeniden toplanmaya başladı. Polisin geri çekilmesiyle birlikte, otonomlar yeniden toplandılar, bu sefer çatışmalarda antifaşist ve antiemperyalistler de yer aldı.
Sistem karşıtı güçler saldırıya militanca karşı koydular. Polisin copu, gözyaşartıcı bombası, biber gazı ve su sıkan panzerlerine, kolektif bir tarzda yerlerden sökülen taşlar, pankart sopaları ile karşılık verildi.Göğüs göğüse yaşanan çatışmada polis, gösteri alanının etrafında farklı farklı noktalarda yığınak yapmıştı. Bu yığınaklardan her biri faklı zamanlarda saldırıya geçiyordu. Hedef kitleyi parçalayıp, militan direnişi engellemekti. Fakat bu tutmadı polisin kortejlere vahşi saldırısı birleşik bir tarzda yanıtlandı. Çatışmalar saatlerce sürdü.
Attac, polisin saldırılarına taş ve sopalarla cevap veren eylemcileri “Polis’in barışçıl bir eyleme saldırması yanlış fakat bazı yürüyüşçülerin polise verdiği cevapla gurur duymamak gerekir” sözleriyle kınadı. Çatışmalar boyunca, sahneden konuşmalar yapıp, şarkılar söyleyen ATTAC gibi reformist gruplar. Polise taş atan eylemcilere saldırmayı da ihmal etmediler.
İki ayrı yerden başlayan yürüyüş kolunun buluşma noktası Rostock Limanı'nda ATTAC sadece sahne kurmak için devletten aldığı 10 bin euro yardımla bir etkinlik düzenlemişti. Aynı alanın bir tarafında polisle kıyasıya bir çatışma yaşanırken diğer tarafta, tabiri caizse, eğleniliyordu. Bu tablo adeta sistem içi güçlerle sistem karşıtlarını ayrıştıran turnusol kağıdı işlevi gördü.

3 HAZİRAN
8 Haziran’a kadar devam edecek eylem ve etkinlik programı çerçevesinde 3 Haziran’da çeşitli konularda seminerler vardı.
Göç ve göçmenlik, Uluslararası Çiftçiler Günü, emperyalizm ve savaş konulu tartışmalar yapıldı. 2 Haziran’daki çatışmalarda gözaltına alınanlardan bazıları mahkemeye çıkartılarak tutuklanmak isteniyor. Gün içerisinde apar topar bu mahkemeler gerçekleştirildi. Akşam saatlerinde ise zirve karşıtlarının düzenlediği büyük konserler vardı.
4 HAZİRAN
Bugün (4 Haziran) eylem ve etkinliklerin gündemi göçmenlik. Göçmenler gününe şehirde 90’lı yıllarda saldırıya uğramış bir göçmen ailesinin evinin önünde yapılacak gösteriyle başlanacak. Kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirilecek. Ardından göçmenler günü kapsamında söyleşiler tartışmalar yapılacak. Gün içerisinde NPD’li faşistlerinde gösteri yapması bekleniyor. Onun için gergin bir gün yaşanması mümkün.
6 HAZİRAN'DA İŞGAL VAR!
Ayın 8’ine kadar sürecek eylem programında, en önemli eylemlerden biri 6 Haziran’da gerçekleştirilecek havaalanı işgali olacak. Emperyalist zirvenin müdavimlerinin şehre ineceği gün yapılacak bu işgal eylemi zirveyi engellemeyi hedef göstermesi açısından anlamlıdır. G-8’i Heiligendamm sularına gömme girişimi olarak bu eylemler, sosyalizm hedefiyle buluştuğu oranda, kapitalist barbarlığa karşı öfke yeni bir düzleme sıçramış olacak.
Fabrika işçisi kadınlar, evin kölesi kadınlar… Emekçi kadınlar öfkeli soluklarıyla sokaktalar. Evde, fabrikada, hayatın her alanında aşağılanmalara, tacize, ağır çalışma koşullarına ve cinsel ayırımcılığa maruz kalan kadınlar “Artık yeter” diyerek sokaklarda haykırıyorlar!
Tarih 8 Mart 1857'yi gösterirken, Amerika’da Chicagolu kadınlar sokaklara çıkıyorlardı. Tarih onların çifte ezilmişliklerini yazdı hep. İşte şimdi yaşamlarının bu döngüsüne bir çomak sokuyorlardı. Binlerce yıllık kahırla, kinle, umutla dolduruyorlardı alanları.
Ne istiyordu emekçi kadınlar? Günde 15 – 16 saate varan vahşi sömürü koşularına karşı 10 saatlik iş günü istiyorlardı. Erkekler gibi, eşit işe eşit ücret istiyorlardı. Aşağılanmak, hor görülmek, ayırımcılığa maruz kalmak istemiyorlardı. Tüm bu taleplerini “Ekmek ve Gül İstiyoruz” diye özetliyorlardı. “Ekmek” daha iyi bir ücret ve karın tokluğunu simgelerken “Gül” daha kaliteli yaşam koşullarını simgeliyordu.
“Ekmek ve Gül” isteyenlerin karşılarında patronun polisi vardı. Yürüyorlardı. Saflarından kızkardeşleri ölerek, yaralanarak düşüyordu bir bir. Yürüyüş ve grevleri kanla bastırıldı.
Ama Chicago’nun sokakları ve kadınları, O günü asla unutmayacaktı.
Hatırasını kızıl bir gül gibi taşıyacaklardı göğüs kafeslerinin içinde. Bir kez silkinip kalmışlardı işte. Onları boyunduruk altına almak artık kolay olmayacaktı.
Bin yıl da geçse daha demincek
Aradan 50 yıl geçti. 8 Mart 1908’de Chicagolu kadınlar bir kez daha doldurdu alanları. Bu defa 50 yıl önceki taleplerine yenilerini eklemişlerdi: 8 saatlik iş günü, oy hakkı ve çocuk emeği ile ilgili yasa istiyorlardı. Direniş yine patronların kendilerine has yöntemleriyle, kanla bastırıldı. 140 kadın öldürüldü birçoğu da tutuklandı.
Ancak ateş yakılmıştı bir kere. Bu mücadele kıvılcımı bütün dünyayı saracak, emekçi kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir pusula olacaktı. Mücadeleyle geçen bu süreçten sonra kadınlar birçok hak elde etmeyi başarmışlardı.
Chicagolu kadınlar hala önümüzde yürüyor
Alman komünist Clara ZETKİN 1910 yılında Kopenhag’daki Kadın Konferansı’nda, öldürülen kadınların anısına, 8 Mart’ın “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” olarak kabul edilmesini 2. Enternasyonal‘e önerdi. Enternasyonal’de bu öneri kabul edildi. (Enternasyonal, işçilerin uluslararası mücadele birliğidir.)
1975 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan ederken kimilerinin düşündüğünün aksine, 8 Mart’ın özünü, gerçek içeriğini boşaltmanın ilk adımını da atıyordu. Ve o tarihten bugüne dek dünyada iki farklı 8 Mart kutlanması gelenek haline geldi.
8 Mart, dünya tarihine patronların ezdiği işçi kadınların, burjuvalara karşı verdiği zorlu ve kanlı mücadelesiyle yazıldı.
Öyleyse 8 Mart’la burjuvazinin işi ne?
Çünkü binlerce yıl da geçse onun hatırlanmasını, sokaklarda kutlanmasını engelleyemiyor. Engelleyemiyorsan evcilleştir. Kendi kabul edeceğin sınırlara çek. İşçi ve emekçilerin kafasını bulandır. Yaptıkları budur. 8 Mart’ı bir mücadele günü olmaktan çıkarmak, kadın işçi ve emekçilerin belleğinden silmek. Sulu bir kadına hediye almak günü olarak yaygınlaştırıp yozlaştırmak.
Oysa, 8 Mart emekçi kadınların özgürlük ve emek mücadelesinde önemli bir mihenk taşıdır. İşçi kız kardeşlerimizin gözüpek mücadelesiyle yazılan bu tarih, biz işçi ve emekçi kadınların bugünkü mücadelesine taşınarak yaşatılabilir.
Yürüyeceğimiz yol, yüzlerce yıl önce Chicagolu kadınlar tarafından çizilmiştir. Öyleyse; YÜRÜYELİM!
“Önderlerini vur”
Yazılarındaki teorik hatalara rağmen Rosa Luxemburg, Alman ve uluslararası işçi sınıfının önde gelen önderlerinden birisiydi. Burjuvazi, proleter yığınlar içinde kök salmış Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi işçi sınıfı önderlerinin ne denli tehlikeli olabileceklerini çok iyi biliyordu ve bu nedenle her türden aracı kullanarak onlarla mücadele ediyordu.
Kapitalist düzeni sarsan Kasım devriminden ve arkasından gelen Ocak ayaklanmasından sonra açık katliamlar gerçekleştirmekten de çekinmemeye başladılar. “Önderlerini vur” yazılı afişler her tarafa yayıldı ve proletaryanın önderlerinin avına çıkıldı.
SPD’nin doğrudan katılımıyla, Soğuk bir kış günü, 15 Ocak 1919′da Rosa, Liebknecht ve Wilhelm Pieck gözaltına alındı. Pieck kaçmayı başarırken, Luxemburg ile Liebknecht cellatların elinde kaldı.
Luxemburg’un başı dipçikle ezildi, ölene kadar dövüldü. Liebknecht de başına sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Son nefeslerine kadar cesur ve kararlı olan iki devrimcinin bedenleri, Landwehr Kanalı’na atıldı. Aylarca bulunamadılar.
“15 Ocak’ta görüşmek üzere…“
Ama burjuvazinin onları kaybetme planı tutmadı. Onların anısı bugün de canlıdır. Onların ve Alman komünist-devrimcilerinin anısına Berlin’de yapılan Anıt mezar, her sene 15 Ocak’ta enternasyonalizmin en sıcak yaşandığı anlara sahne olur. Hangi ulustan olduğu bilinmeyen, değişik yaşlarda binlerce insan, “iğne atsan yere düşmez” kalabalıkta iç içedir. Sınıfsız-sömürüsüz dünya özleminin dolayımsız ifadesi olan Enternasyonal, birçok değişik dilden, hep birlikte söylenir.
“İdeallerini/ ideallerimizi yaşatmak için, seneye 15 Ocak’ta görüşmek üzere…” diyerek ayrılınır oradan…
Meksika işbirlikçi burjuvazisinin kamu işçi ve emekçilerine saldırısı yalnızca ekonomik de değil. Burjuvazi, bu saldırılarla asıl olarak, başta son dönemde militan direnişlerle öne çıkan eğitim emekçileri olmak üzere kamu emekçilerinin direncini kırmaya çalışıyor. Kamu emekçilerinden de cevabını anladığı dilden alıyor!
Meksika'da 1 Mayıs, 2, 3, 4 Mayıs'a ve sonrasına, giderek kitleselleşen ve ülke çapında yaygınlaşan grev, gösteri ve işgallerle taşınıyor. Meksika'da başını Ulusal Öğretmenler Sendikası'nın çektiği direnişin startı, 1 Mayıs gösterilerin hemen ardından 2 Mayıs'ta 100 bin öğretmenin yasa tasarısına karşı mahkemelere eylemli başvurularıyla verildi.
Aynı gün kuzeydeki Chihuahua'dan güneydeki Chipas'a kadar onbinlerce kamu emekçisi, işçi ve öğrenci, ülke çapında gösteriler başlattı. Sayısız kitle gösterisi yapıldı, bazı devlet binaları işgal edildi, otoyollara barikatlar kuruldu, ABD ve Guatemala sınırları göstericiler tarafından kapatıldı.
Chihuahua şehriyle birlikte, geçtiğimiz aylarda görkemli bir direnişin yapıldığı Oaxaca şehri de göstericiler tarafından yeniden işgal edildi. Tamualipas'ta meydanları ve hükümet-belediye binalarını benzer bir işgal girişimi ise şimdilik sonuçsuz kaldı.
Göstericiler sosyal güvenlik ve emeklilik yasasının yanısıra, Meksika'nın ABD ile yoğunlaşan "güvenlik işbirliği anlaşmaları"nı, enerji kaynaklarının özelleştirilemesini ve artan hayat pahalılığını protesto ediyorlar. ABD'nin onlarca Kübalının katili kontra
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder